29 Eylül 2015 Salı

FRANSIZ YENİ DALGA AKIMI

Fransız Yeni Dalga Akımı (yeni dalga, Fransızca: la Nouvelle Vague), kısmen İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı'ından etkilenen bir grup Fransız film yapımcısı için eleştirmenler tarafından kullanılan ve 1950 sonrasının Fransa'sında ortaya çıkmış bir sinema akımıdır.

Fransa'nın ünlü sinema dergisi "Cahiers du Cinéma"da (Türkçesi: Sinema Defterleri) yazan açık sözlü François Truffaut ve arkadaşlarının öncülük ettiği Yeni Dalga, 1950'lerin formülcü ve stüdyo bağımlısı olduğu için kınanan anaakım "kalite geleneği"ne bir tepkiydi. 1959'un başında ilk uzun metrajlı filmlerini piyasaya sürdüklerinde medyanın dikkatini çekip Yeni Dalga'yı başlatan ilk iki Cahier eleştirmeni, Yakışıklı Serge (Le Beau Serge, 1958) ve Kuzenler (Les Cousins, 1959) ile Claude Chabrol ve 400 Darbe (Les Quatre cents coups, 1959) ile François Truffaut'ydu. Onları Altı Aşık İçin Bir Oyun (L'Eau a la bouche,1960) ile Jacques Doniol-Valcroze ve Serseri Aşıklar (À bout de souffle, 1960) ile Jean Luc Godard gibi diğer Cahier eleştirmenleri izledi. Cahier yönetmenlerinin bu ilk filmlerinin ortak yanları, anaakım sinemanın "kuralları"na kayıtsız bir yaklaşım, daha serbest bir kurgulama biçimi ve gevşek bir şekilde oluşturulmuş senaryolardı. 1959 ve 1960 yılları, Cahiers grubundan olmayan başka yeni yönetmenlerin ilk ya da ikinci uzun metrajlı filmlerinin, özellikle Alain Resnais'nin Hiroşima Sevgilim (Hiroshima mon amour, 1959) piyasaya çıkışına da tanıklık etti ve "Yeni Dalga" terimi, çoğu oldukça geleneksel veya (Hiroşima Sevgilim'de olduğu gibi) biçimsel yeniliğe geçişte çok sakin ve bilinçli olmasına rağmen ayrımsız bir biçimde bunların tümünü kapsayacak şekilde kullanıldı.

Yakışıklı Serge  -  "Le Beau Serge" 
(1958 - Fransa)  -  IMDb: 7,2 (2 ödül) 
Yönetmen + Senaryo: Claude Chabrol



Kardeş Çocukları (Kuzenler)  -  "Les Cousins" 
(1959 - Fransa)  -  IMDb: 7,4 (1 ödül)  
Yönetmen: Claude Chabrol


400 Darbe  -  "Les quatre cents coups" 
(1959 - Fransa)  -  IMDb: 8,2 (6 ödül)
Yönetmen: François Truffaut
Açıklama: 400 Darbe "yeni dalga akımı"nın temellerini atan bir filmdir. "400 darbe" Fransızcada "okulu kırmak" anlamında bir deyimdir. Sinema sanatının baş yapıtları arasında sayılan film, mevcut düzen ve toplumsal yapıya eleştirel bir açıyla yaklaşır. Cahiers du Cinema dergisinde yazdığı yazılarda, Fransız sinemasını ağır bir dille eleştiren Truffaut, 400 Darbe ile yaptığı bu eleştirileri sinema dilinde de anlatmış ve Fransa'da yeni bir akımın doğmasını sağlamıştır.
Film Truffaut’un ilk filmi olmasının yanında filmde, çocukların lunapark sahnesinde, görüntüde arka planda sigara içen kişi ise yönetmenin ta kendisidir. Film Fransız sinema tarihinde çekilen ilk widescreen (geniş ekran) filmdir.
400 darbe filmi, dünyanın her yerinden birçok yönetmeni etkilemiş ve birçok filmi etkisi altına almıştır. Hepimizin bildiği birçok filmde bu filme göndermeler vardır. Örneğin Amelie filminde, Amelie’nin sinema salonunda ters dönüp izleyicilerin suratlarını izlemesi bu filmdeki tiyatro sahnesine bir göndermedir... Bir diğer örnek ise Hababam Sınıfı’ndan bir sahnedir. Hababam sınıfında hatırlayacağınız üzere Beden hocası (Şener Şen) öğrencilere eğitim vermekte, kendisi en önde yürümektedir fakat bir süre sonra arkasını döndüğünde, arkasındaki bütün öğrenciler sağa sola kaçışmış ve kendisi tek başına kalmıştır. İşte bu sahnede 400 Darbe filminden esinlenilmiş bir sahnedir.


Altı Aşık İçin Bir Oyun  -  "L'eau à la bouche" 
(1960 - Fransa)  -  IMDb: 7,0
Yönetmen: Jacques Doniol-Valcroze


Serseri Aşıklar  -  "À bout de souffle" 
(1960 - Fransa)  -  IMDb: 8,0 (3 ödül)
Yönetmen: Jean-Luc Godard
Açıklama: Serseri Aşıklar sinemada bir devrim niteliği taşıyan belli başlı 5-6 filmden biridir. Diğer kültler gibi sinemaya çok temel şeyler sokmamasına rağmen artık "belli başlı kurallar" diye nitelendirilen şeylere bağlı kalmadan da güzel şeyler yapılabileceğini ve aslında sinema adlı daha bebekliğini yaşayan bir sanatta öyle pek de sıkı kurallar olmadığını vurgulayan bir yapıttır. Tabii ki Avrupa sinemasının üstünlüğü tekrar ele aldığı 20 yıllık dönemi başlatan filmdir. Godard, Amerika adlı şeyle ilgili ne düşünüyorsa bu filmde bunları değişik bir uslupla dile getirmiştir.
Tamamı el kamerasıyla çekilen, hiç yapay ışık kullanılmayan, replikleri ise çekim anında yazılan veya doğaçlama olan ve karakterlerin konuşmalarını daha önce sinemada görülmemiş şekilde uzunca tutmalarının yanında birbirlerinin sözlerini keserek konuştukları sinemadaki birçok kuralı yıkan bir filmdir.
Filmde başrol oyuncusu Jean Paul Belmondo (Michel), Casablanca filmindeki Humprey Bogart’a özenir, şapkası ve devamlı sigara içmesiyle filme gönderme yapar.
Film için yönetmen aynen şu tavsiyede bulunur: "Filmi izlerken konuya odaklanmayın sadece izleyin ve film bittiğinde aklınızda kalan herşey size keyif verecek ve güzel anılar olarak kalacaktır." 2001 Amerikan yapımı ve başrolünde Tom Cruise’un olduğu Vanilla Sky filminde, David’in odasında bu filmin afişi vardır.
Filmle ilgili bir anektod, hepimizin çok iyi bildiği Teoman’ın Papatya şarkısıdır. Sözlerinde; ‘Hani çok sevdiğin o filmi gördükten sonra, kısacık kestirip saçlarını içtin ilk sigaranı, o papatya’ dediği, şarkıda bahsettiği film yine bu filmdir.


Hiroşima Sevgilim  -  "Hiroshima mon amour" 
(1959 - Fransa, Japonya)  -  IMDb: 7,4 (1 ödül)
Yönetmen: Alain Resnais
Açıklama: Hiroşima Sevgilim, Alain Resnais'nin başyapıtı sayılan, çağdaş anlatı sinemasına örnek teşkil eden filmlerinden biri olarak kabul edilir. Fransız Yeni Dalgası'nın Sağ kanadında yer alan Resnais, fimde bireysel bir takım olaylardan yola çıkarak küresel sorunlara değinir. Oteldeki küçük bir kaçamak yerini aşk ve savaş, ölüm ve yaşam, yıkım ve onarım gibi temel karşıtlıklara bırakır. Resnais, filmdeki fransız kadın ile aşık olduğu nazi askerinin ilişkisini ve sonradan Alman askerin Fransızlarca öldürülüşünü bize gösterirken Almanya ile Fransa arasında savaşı ve masum bir şehrin (Nevers) işgalini anlatır. Yine burada nazi askeri olan sevgilisi Almanya'yı temsil etmektedir. Almanya da sevgilisi gibi bitecek, yok olacaktır. 
Ayrıca film, belge niteliği de taşır. İlk sahnelerde Hiroşima'nın atom bombası atıldıktan sonraki hali gözler önüne serilir. Yıkılmış evler, sakat çocuklar, zor da olsa yaşama tutunmaya çalışan insanlar ile savaşın yıkımı açıkça gösterilir. Ayrıca Japon göstericilerin üzerinde "saygımızla cezalandırıyoruz" yazan bir pankart taşıması da yine izleyiciyi düşündürür. Resnais, Hiroşima Sevgilim'de seyircinin Japon Halkı'ndan taraf olmasını, savaş karşıtı bir tutum takınmasını ister.


Claude Chabrol, Yeni Dalga yönetmenlerinin en verimlisiydi ve çoğu psikolojik gerilim türünde bir dizi başarılı filmle anaakım sinemaya geçen ilk yönetmendi. İğneleyici nükte parıltılarıyla mayalanan Chabrol'un tür filmleri, onun küçük burjuvaziye yönelik alaycı tiksintisini Sadakatsiz Kadın (La Femme infidele, 1968); Kızıl Düğün (Les Noces rouges, 1972) ve ister dalavereci (Zehirli Çiçek - Violette Nozière, 1978) ister kurban (Kasap - Le Boucher; 1969) olsunlar, kadınlara sağduyudan yoksun bakışını yansıtır.


Sadakatsiz Kadın  -  "La Femme infidele" 
(1969 - Fransa, İtalya)  -  IMDb: 7,5 (4 ödül) 
Yönetmen + Senaryo: Claude Chabrol


Kızıl Düğün  -  "Les Noces rouges" 
(1973 - Fransa, İtalya)  -  IMDb: 7,2 (1 ödül) 
Yönetmen + Senaryo: Claude Chabrol


Zehirli Çiçek  -  "Violette Nozière" 
(1973 - Fransa, Kanada)  -  IMDb: 7,3 (2 ödül) 
Yönetmen: Claude Chabrol


Kasap  -  "Le Boucher" 
(1970 - Fransa, İtalya)  -  IMDb: 7,6 (2 ödül) 
Yönetmen + Senaryo: Claude Chabrol


Cahiers grubunun en yaşlısı Eric Rohmer, filmlerinde sürekli ayırt edilebilir bir kişisel evren oluşturdu. Karakterlerinin, özellikle kadınların, kent ile kır, iş ile tatil, aile ile kişisel bağlılıklar arasında gidip gelen duygularını, cinsel dürtülerini, tereddütlerini ve ahlaki ikilemlerini, Amerika sinemasında hayran olduğu "ekonomi sanatı" ve "zarif ağırbaşlılık" ve aldatıcı basitlikle inandırıcı bir biçimde betimler. İlk başarısı Maud'da Geçen Gecem (Ma nuit chez Maud, 1969)'dir. Filmleri çoğunlukla konuşmanın hakim olmasına karşın fazlasıyla sinematografik kalmışlardır.


Maud'lardaki Gecem (Maud'da Geçen Gecem)  -  "Ma nuit chez Maud" 
(1970 - Fransa, İtalya)  -  IMDb: 8,1 (9 ödül) 
Yönetmen + Senaryo: Eric Rohmer



Belki Fransız Yeni Dalga Akımı bir ekol olmayı başaramadı ama yine de hem doğup büyüdüğü Fransa’da hem de bütün dünyada sinema tarihine ve genç yönetmenlere yeni bir soluk ve hareket getirdi ve birçok akıma öncülük etti. Eğer günümüzde genç bir yönetmen sinema alanındaki katı kurallara, Hollywood sinemasının kar amaçlılığına ve tabulaşmaya karşı duruyorsa, kendisini her zaman yeni dalga akımı içinde bulacaktır.


Sonuç olarak; sinema bir sanattır ve sanat olarak kabul edilmesini Fransız yeni dalga akımına borçludur. Bugün yeni dalganın sinemaya en büyük mirası, sinemaya hak ettiği değeri kazandırmış olmasıdır.

Alıntıdır


27 Eylül 2015 Pazar

İTALYAN YENİ GERÇEKÇİLİK AKIMI (neorealismo)

İtalyan Yeni Gerçekçiliği (İtalyanca: Neorealismo), II. Dünya Savaşı sonrasında İtalya'da ortaya çıkmış bir sinema akımıdır. Bu akım kabaca 1944 ila 1952 yılları arasında etkili oldu. Genelde kabul gören kanıya göre akımı başlatan film Roberto Rossellini'nin 1945'te çektiği Roma, Açık Şehir (Roma, Città Aperta - 1945) iken akımın son filmi de Vittorio De Sica'nın 1952 tarihli Umberto D.'sidir. Kimilerine göre Federico Fellini'nin 1954 tarihli filmi Sonsuz Sokaklar (La Strada) da bu akıma dahil edilir. 
İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı, 1930'lu ve 1940'lı yıllardaki Mussolini döneminin Beyaz Telefon Filmleri olarak da adlandırılan pembe salon filmlerine bir tepki olarak doğmuştur. Bu tür filmler savaş sonrasının ekonomik kargaşa ve belirsizlik ortamında ortaya çıkmış olan yoksulluk, işsizlik, umutsuzluk ve ahlaki çöküş gibi temaları işlerler, salon filmlerinin aksine hayal kırıklığına uğramış çalışan insanların gündelik sorunlarına eğilirler.

İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımının tohumları Cinema dergisinde bir araya gelmiş bir grup sinema eleştirmeni tarafından atılmıştı. Bu eleştirmenler arasında Michelangelo Antonioni, Luchino Visconti, Gianni Puccini, Cesare Zavattini, Giuseppe De Santis ve Pietro Ingrao da vardı. Bu yazarlar politik konularda yazamıyorlardı, zira derginin yazı işleri müdürü Benito Mussolini'nin oğlu olan Vittorio Mussolini'den başkası değildi. Onlar da o yıllarda film endüstrisinin başını çeken Beyaz Telefon Filmleri'ni eleştirmeye koyuldular. Bu Yeni Gerçekçiler aslında Fransız Şiirsel Gerçekçiliği'nden etkilenmişlerdi. Hem Antonioni hem de Visconti Jean Renoir'la çalışma fırsatını bulmuşlardı. İtalyan Yeni Gerçekçik Akımı da kendisinden sonra gelen Fransız Yeni Dalga akımını etkilemiştir.

Bu tür filmler sıradan insanların gündelik yaşamlarına sempatik bir bakış açısıyla eğilirken hemen kolaycı ahlaki yargılara varmıyorlardı. Soyut fikirlerden çok duygulara vurgu yapılıyordu. Hümanist (insancıl) bakış açısı ön plandaydı. Kameralar stüdyodan dışarıya, sokağa taşındı. Sokaklarda yapılan çekimlerde doğal gün ışığı daha çok kullanıldı. Çekimler sessiz olarak yapılıyor, sesler filme dublajla sonradan ekleniyordu. Bu da yönetmenlere daha fazla esneklik sağlıyordu. Belgesel filmleri andırır bir kadraj tercih edildi ve yine belgesellerde olduğu gibi kameraların zaman zaman elde de taşınarak kullanılması ve serbest kamera hareketleri yönetmenlerin özgürlüğünü arttırdı. Yönetmenler profesyonel olmayan oyuncularla doğaçlama oyunculuğu tercih ettiler. Zaten alışılmış şekilde klasik bir dramatik hikâye örgüsü de yoktu. Edebi diyalogların yerine doğaçlama konuşmalar vardı. Kurguda da aşırılığa kaçılmıyor mümkün olduğunca basit doğal bir kurgu tercih ediliyordu. Aynı zamanda bu filmler çok düşük bütçelerle çekiliyordu.

Akımın Önde Gelen Yönetmenleri: 
Federico Fellini, Vittorio De Sica, Roberto Rossellini, Luchino Visconti, Pietro Germi




AKIMIN ÖNDE GELEN FİLMLERİ

Roma, Açık Şehir  -  "Roma Città Aperta" 
(1945 - İtalya)  -  IMDb: 8,1 (6 ödül) 
Yönetmen: Roberto Rossellini 
Açıklama: Film  İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımını başlatan film olarak bilinir; aynı zamanda yönetmenin Anti-Faşist "Savaş Üçlemesi"nin  ilk filmidir. Üçlemenin ikinci filmi 1946 ypımı "Paisa (Hemşehri)", üçüncü filmi ise "Germania Anno Zero (Almanya Sıfır Yılı)"dır.


Hemşo - "Paisà" 
(1946 - İtalya) - IMDb: 7,8 (8 ödül) 
Yönetmen: Roberto Rossellini


Almanya Sıfır Yılı  -  "Germania Anno Zero" 
(1948 - İtalya)  -  IMDb: 7,9 (3 ödül) 
Yönetmen: Roberto Rossellini 


Kaldırım Çocukları  -  "Sciuscià"
(1946 - İtalya)  -  IMDb: 8,1 (6 ödül)
Yönetmen: Vittorio De Sica, (1946) 


Bisiklet Hırsızları  -  "Ladri di biciclette" 
(1948 - İtalya)  -  IMDb: 8,3 (17 ödül)
Yönetmen: Vittorio De Sica


Yer Sarsılıyor  -  "La terra trema"
(1948 - İtalya)  -  IMDb: 7,9 (1 ödül)
Yönetmen: Luchino Visconti


Acı Pirinç  -  "Riso amaro"
(1949 - İtalya)  -  IMDb: 7,7
Yönetmen: Giuseppe De Santis


Stromboli
(1950 - İtalya, ABD)  -  IMDb: 7,3 (2 ödül)
Yönetmen: Roberto Rossellini


Milano'da Mucize  -  Miracolo a Milano
(1951 - İtalya)  -  IMDb: 7,8 (4 ödül)
Yönetmen: Vittorio De Sica


Umberto D.
(1952 - İtalya)  -  IMDb: 8,2 (3 ödül)
Yönetmen: Vittorio De Sica, (1952) 


Sonsuz Sokaklar  -  "La Strada"
(1954 - İtalya)  -  IMDb: 8,0 (1 Oscar + 10 ödül)
Yönetmen: Federico Fellini


26 Eylül 2015 Cumartesi

FRANSIZ ŞİİRSEL GERÇEKÇİLİĞİ

Şiirsel Gerçekçilik (Fransızca: Réalisme poétique, İngilizce: Poetic realism) 1930'larda Fransa'da ortaya çıkmış ve II. Dünya Savaşı'nın sonuna dek etkisini sürdürmüş sinema akımına verilen addır. Türkçe'de bazen "Şairane Gerçekçilik" olarak da geçer.

1920'lerin sonunda sesin sinemaya girmesi ile Avrupa Avantgart Sineması'nın sonu gelmişti ve sesin olanaklarından da yararlanarak yönetmenler özellikle müzikaller, melodramlar ve tiyatro uyarlamalarına yöneldiler. Ancak bu uzun sürmedi. 1929'da başlayan ve 30'lu yıllar boyunca bütün dünyada olduğu gibi Fransa'da da etkisini tüm ağırlığıyla gösteren Büyük Ekonomik Buhran'ın bir sonucu olarak yaşanan toplumsal ve siyasi kargaşa ortamında bu yeni sinema akımı doğdu. Çalışan sınıfların sorunlarını, bireyin mutsuzluğuna ve çaresizliğine vurgu yaparak Amerikan Kara Filmlerine benzer çarpıcı bir atmosfer içinde karamsar bir üslupla ve şiirsel bir duyarlılıkla anlatan ve Şiirsel Gerçekçilik adı verilen bu tarz Fransa'da popüler oldu.

"Şiirsel gerçekçilik" akımına dahil edilen filmlerdeki karakterler hayatın tüm acımasız yönleriyle sürekli olarak yüz yüze geliyorlardı. Çoğunlukla umutsuzdular, çaresizdiler. Ekonomik çöküntü beraberinde suç artışını da getirmişti, sefalet her zaman hissedilebiliyordu, konuların geçtiği mekanlar sefil mekanlardı. Ama aynı zamanda bu filmler "şiirsel" di de, karakterlerin davranışları melankolikti, karamsar ve hüzünlüydüler, zaman zaman intihara meyilli olabiliyorlardı, nihilisttiler. Filmin odağındaki bu marjinal karakterler genelde aşk için son bir şansı yakalarlar ama onu da sonunda ellerinden kaçırırlardı. Alt sınıftan insanların bunalımlı öykülerinin anlatıldığı bu filmler daima mutsuz sonla bitiyordu. Mekanların loş ışıklandırılması, kapalı gökyüzü ve sıklıkla yağan yağmur veya bastıran sisin yarattığı flu görüntüler de şiirselliğe katkı sağlıyordu. Görüntü yönetmenleri estetizme özellikle önem veriyorlardı. Bu akımın yapımcı ve yönetmenleri senaryo ve diyaloglara da çok önem veriyorlardı, akımın önemli senaristlerinden biri de Marcel Carné'nin birçok filminin senaryosunu yazmış olan ünlü şair Jacques Prévert'di.

II. Dünya Savaşının sona erdiği 1945 yılından sonra "Şiirsel gerçekçilik" akımı yerini İtalya'da ortaya çıkacak olan İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımına bırakacaktı, zaten başta Luchino Visconti ve Michelangelo Antonioni olmak üzere yeni gerçekçi birçok İtalyan yönetmen sinema kariyerlerine "şiirsel gerçekçi" Fransız yönetmenlerin yanında çalışarak başlamışlardı. Bu iki yönetmen de Jean Renoir'ın asistanıydılar. Hatta Şiirsel gerçekçilik İtalyan Yeni Gerçekçik Akımı'ndan sonra gelecek olan Fransız Yeni Dalga akımını da etkilemiştir.

Senaryosunu Attilâ İlhan'ın yazdığı ve Lütfi Akad'ın yönettiği 1959 yapımı Türk filmi Yalnızlar Rıhtımı gösterime girdiği günlerde bazı eleştirmenler filmin senaryosunun, Marcel Carne'nin yönettiği Jean Gabin'li Sisler Rıhtımı (Le Quai des Brûmes - 1938) adlı filminin etkisiyle kaleme alındığı ileri sürmüşlerdi. Bu iddia o tarihte filmin senaristinin de dahil olduğu bir tartışmayı başlatmıştı. Söz konusu bu filmin senaristi de Attilâ İlhan gibi bir şair olan Jacques Prévert'di. "Yalnızlar Rıhtımı" da Sisler Rıhtımı gibi "Şiirsel Gerçekçilik" akımına daha yakın duruyordu. 



Şiirsel Gerçekçilik Filmleri'ne Örnekler: 


Dişi Köpek  -  "La Chienne" 
(1931 - Fransa)  -  IMDb: 7,5
Yönetmen + Senaryo: Jean Renoir



Bizim İçin Özgürlük  -  "À nous la Liberté" 
(1931 - Fransa)  -  IMDb: 7,7 (3 ödül)
Yönetmen + Senaryo: René Clair


Hal ve Gidiş Sıfır  -  "Zéro de conduite: Jeunes diables au collège" 
(1933 - Fransa)  -  IMDb: 7,5
Yönetmen + Senaryo: Jean Vigo



Yanık Kalpler  -  "Le Grand Jeu" 
(1934 - Fransa)  -  IMDb: 7,3
Yönetmen: Jacques Feyder


Gelip Geçen  Çatana  -  "L'Atalante" 
(1933 - Fransa)  -  IMDb: 7,9
Yönetmen: Jean Vigo



Kahramanlar Panayırı  -  "La Kermesse héroïque" 
(1935 - Fransa)  -  IMDb: 7,9
Yönetmen: Jacques Feyder



Suç ve Ceza  -  "Crime et châtiment" 
(1935 - Fransa)  -  IMDb: 6,5
Yönetmen: Pierre Chenal



Güzel Takım  -  "La Belle Équipe" 
(1936 - Fransa)  -  IMDb: 7,9
Yönetmen: Julien Duvivier


Cezayir Batakhaneleri  -  "Pépé le Moko" 
(1937 - Fransa)  -  IMDb: 7,8 (2 ödül)
Yönetmen: Julien Duvivier



Harp Esirleri  -  "La Grande Illusion" 
(1937 - Fransa)  -  IMDb: 8,2 (4 ödül)
Yönetmen: Jean Renoir



Sisler Rıhtımı  -  "Le quai des brumes" 
(1938 - Fransa)  -  IMDb: 7,6 (4 ödül)
Yönetmen: Marcel Carné



Hayvanlaşan İnsan  -  "La bête humaine" 
(1938 - Fransa)  -  IMDb: 7,6 (4 ödül)
Yönetmen: Jean Renoir



Kuzey Oteli  -  "Hôtel du nord" 
(1938 - Fransa)  -  IMDb: 7,7
Yönetmen: Marcel Carné



Gün Ağarıyor  -  "Le jour se lève" 
(1939 - Fransa)  -  IMDb: 7,8
Yönetmen: Marcel Carné



Oyunun Kuralı  -  "La Règle du jeu" 
(1939 - Fransa)  -  IMDb: 8,1
Yönetmen: Jean Renoir



Fırtınalı Sular  -  "Remorques" 
(1941 - Fransa)  -  IMDb: 7,3
Yönetmen: Jean Grémillon



Gece Ziyaretçileri  -  "Les Visiteurs du soir" 
(1942 - Fransa)  -  IMDb: 7,4
Yönetmen: Marcel Carné


Cennetin Çocukları  -  "Les Enfants du Paradis" 
(1945 - Fransa)  -  IMDb: 7,4
Yönetmen: Marcel Carné


Gecenin Kapıları  -  "Les Portes de la nuit" 
(1946 - Fransa)  -  IMDb: 7,3
Yönetmen: Marcel Carné


25 Eylül 2015 Cuma

AVRUPA AVANGART SİNEMASI

Avrupa Avangart ("yenilikçi" kişiler veya "deneysel" işler) Sineması, özellikle iki dünya savaşı arasındaki dönemde, Avrupa sinemasında etkili olan bir dizi akıma verilen toplu isimdir.

I. Dünya Savaşı Avrupa film üreticilerini olumsuz yönde etkilemişti. 1920'li yıllar boyunca gelişen Hollywood şirketleri, Avrupa pazarını büyük oranda ellerinde tutuyorlardı. Hollywood'un devasa setleri, kostümleri, büyük paralar kazanan yıldızları karşısında Avrupa'da film şirketleri genellikle kendi filmlerini çekmek yerine Amerikan filmlerinin dağıtımını yapmayı üstlenmişlerdi. Sektörü ellerinde bulunduran büyük isimlerin bu geri çekilişi yeni film sanatçıları için uygun bir ortam yarattı. Küçük şirketler avangart ("yenilikçi" kişiler veya "deneysel" işler) çalışmalarla iç pazarı ele geçirmeye çalıştılar. Genç sanatçılar David W. Griffith'in film tekniğine getirdiği yeniliklerin de etkisiyle standartlaşmış Hollywood yapımlarının karşısına kendi alternatiflerini çıkartmaya çalışıyorlardı. Özellikle aydınların bu alternatiflere ilgi göstermesiyle birçok Avrupa kentinde avantgarde sinemayla ilgili sinema klüpleri ve organizasyonlar gelişti.

Fransız Empresyonizmi 
Louis Delluc, Germaine Dulac, Abel Gance, Marcel L'Herbier ve Jean Ebstein'dan oluşan bir yönetmenler grubu empresyonist (izlenimci) sinema anlayışlarıyla, Fransa'da eğitimli çevrelerde etki yaratmayı başardılar. Onlara göre sanat gerçekleri değil, deneyimleri aktarıyordu. Filmin çekirdeğini sanatçının bakışı ve öyküler yerine duygular oluşturmalıydı. Delluc 1918'de "fotojeni" kavramını ortaya attı. Fotojeni film karesini resmedilen nesneden ayıran belirleyici niteliği ifade ediyordu. Delluc'e göre resmetme izleyiciye film yapımcısının bakışaçısıyla yeni bir bakış sunarak, nesneye yeni bir anlam veriyordu. Empresyonist (izlenimci) yönetmenler, resmin kendisine odaklandılar. Görsel hilelere başvurarak film karakterlerinin izlenimlerini, düşlerini, hatıralarını, gözlerinin önüne gelen görüntüleri, düşüncelerini resmetmeye çalıştılar. Bakışın öznelliği özellikle kamera kullanımında da öznelliğe işaret ediyordu. Film karesini oluşturan bütün nesnelere özel bir önem verdiler ve dönemin ressamları ve mimarları tarafından tasarlanmış alanlar kullanıyorlardı.

Cinéma Pur 
Arı bir sinema sanatı arayışı içinde kimi avangardistler ("yenilikçi" kişiler veya "deneysel" işler) öyküden ve içerikten tümüyle bağımsız filmler yaratmaya çalıştılar. Filmi sadece dramatik ögelerinden değil, aynı zamanda fotografik ve belgesel unsurlarından da arındırmaya çalıştılar ve bir anlamda zamanda resim yapmayı denediler. 1924 yılında ressam Fernand Léger'in "Ballet mécanique (Mekanik Bale)" adlı filmi fotografik malzemeye dayanan ilk soyut filmlerden biridir. Cinéma Pur akımının en önemli filmlerinden biri René Clair'in yine 1924 yılında çektiği, dadaist etkilenmeler barındıran Perde Arası (Entr'acte)'dır.

Avangart ("yenilikçi" kişiler veya "deneysel" işler) sinema doruk noktasına 1920'li yıllarda Luis Buñuel'in çalışmalarıyla çıktı. Ressam Salvador Dali ile birlikte çalışan Buñuel, psikanalizden de yoğun olarak etkilenerek çarpıcı sahneler ve çağrışımsal geçişler kurguladı. Özellikle 1929'daki Bir Endülüs Köpeği (Un chien andalou) filmi göze çarpan sahnelerle doluydu. Buñuel 1930 yılında çektiği ilk sesli filmi Altın Çağ (L'Âge d'or)'da burjuva değerlerinee yönelik şiddetli bir saldırıya yer verdi.