Amerikan Sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amerikan Sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Eylül 2015 Perşembe

SİNEMADA ÜÇLEMELER: 55. Amerikalı sinema yönetmeni Sidney Lumet'in "KENT ÜÇLEMESİ"

1957 yılında çektiği 12 Angry Men (12 Öfkeli Adam) ile sinemaya başarılı bir geçiş yapan Sidney Lumet (d. 25 Haziran 1924 - ö. 9 Nisan 2011), Amerikalı sinema yönetmeni. Bir süre televizyon için çalıştıktan sonra , Serpico, Dog Day Afternoon (Köpeklerin Günü), Network (Şebeke) ve The Verdict (Hüküm) gibi filmlerle ününü artırmıştır. 5 defa çeşitli dallarda Oscar'a aday olmasına rağmen hiçbirini kazanamamış, ancak 2005 yılında Ampas tarafından kendisine Yaşam Boyu Başarı Ödülü verilmiştir.




 SERPICO 
(1973 - ABD, İtalya)  -  IMDb: 7,8 (1 Oscar + 6 ödül) 
Yönetmen: Sidney Lumet
Müzik: Mikis Theodorakis
Oyuncular: Al Pacino, ... 
Açıklama: Bağlı olduğu teşkilat içindeki yozlaşmaların ortaya çıkarılması için çabalayan dürüst bir polisin hikâyesi.  

1970'lerin başında yozlaşmış New York Polis Teşkilatı'nda görevli dürüst bir polis memurunun gerçek hikâyesine dayanan filmin senaryosunu Peter Maas'ın 1973 yılında yazdığı aynı adlı çok satan biyografik kitabından

1970’lerde liberal rüzgârların esip durduğu Amerikan sinemasının tipik ve bugün bir klasik olarak kabul edilen örneklerinden. Film, Amerikalı gazeteci-yazar Peter Maas'ın 1973'te yayımlanmış, çok satan biyografik romanından sinemaya uyarlanmış. Yönetmen Lumet, filmini güçlü bir sinema dili ile uzun süresine rağmen çekici kılmayı başarmış ve baş roldeki Al Pacino da her zamanki gibi tek kelime ile muhteşem. 

Peter Maas’ın hikâyenin gerçek kahramanı Frank Serpico’nun bakış açısı ile yazdığı biyografisine dayanan senaryoyu iki ünlü senarist kaleme almış. Biri McCarthy dönemindeki cadı avında kara listeye alınan ve aralarında "Midnight Cowboy - Gece Yarısı Kovboyu" gibi örneklerin de olduğu bir filmografiye sahip Waldo Salt, diğeri “Joe” ile Oscar’a aday gösterilmiş Norman Wexler. 

1970’lerde peş peşe sistemi sorgulayan filmler ürettikten sonra Reagan döneminin katı sağ uygulamalarına süratle uyum gösteren Hollywood’un yüz akı örneklerinden biri “Serpico”. Bugün senaryodaki problemleri daha göze batar olsa da Lumet’in hâkimi olduğu New York sokaklarında yaşanan bir hikâyeyi Pacino’nun müthiş oyun gücünü yanına alarak anlattığı eser kesinlikle görülmeyi hak eden filmlerden biri.




 KÖPEKLERİN GÜNÜ  -  "Dog Day Afternoon"
(1975 - ABD)  -  IMDb: 7,8 (1 Oscar + 6 ödül)
Yönetmen: Sidney Lumet
Müzik: Elton John (Song), Uriah Heep
Oyuncular: Al Pacino, ... 
Açıklama: Yetmişlerin en önemli filmlerinden, Sidney Lumet’in en iyilerinden olan “Köpeklerin Günü” (Dog Day Afternoon, 1975) Al Pacino’nun eşsiz performansı, konusu, farklı karakterleri, dram, polisiye ve mizah gibi pek çok unsuru aynı potada eritmesiyle harika bir seyirlik sunuyor bizlere. Sidney Lumet’in yönettiği “Köpeklerin Günü”, Al Pacino’nun başrolünde oynadığı it iti ısırır dedirten etkileyici, farklı bir soygun filmi.  
Eşcinsel arkadaşının ameliyat parasını bulmak isteyen Sonny, yanına iki arkadaşını da alarak banka soymaya girişir, fakat aralarından biri arkadaşı vazgeçip kaçınca Sonny’nin işi gittikçe zorlaşır, işler giderek bir banka soygunundan çok TV şovuna döner... Banka soygunu, toplum tarafından tarafından pek fark edilmeyen, kaybetmeye mahkum görünen bu iki kişi için, Sony (Al Pacino) ve Sal (John Cazale) için bir kurtuluş reçetesi olması gerekirken, kendilerini içinde bulundukları durum hiç de bekledikleri gibi değildir…  

“Köpeklerin Günü” başında da belirttiği gibi, yaşanmış bir olayı konu ediniyor. Çıkış noktasının aslen bir gazete makalesine dayandığı yapım beklenildiği üzere, ne seyircinin adaptasyonu, nede inandırıcılığı süreçlerinde bir sıkıntı yaşıyor. Tamamen atmosferin içerisinde kendimizi o dünyaya hazır buluyoruz, hiçbir kaygı duymadan… Klip tadında bir açılış sahnesi... Güzel bir şarkı eşliğinde, yetmişli yıllarla soluk alan kareler akıyor perdeden. Sahne bizim için yetmişlere özgü gerçek bir nimet olarak filmde yerini alıyor.  

Üç kişi bir bankayı soymaya girişir. Biri vazgeçer, geriye kalan iki kişi devam eder. İşler ters gider, polisler, halk herkes olay yerindedir… Bu kadar basit mi? Hayır. Zaten filmi bu kadar güzel kılan unsurlardan birisi de, çok basit görünen, biz bunu daha önce de izlemiştik hissi uyandırabilecek bir olay örgüsünü, kendine has noktalardan yakalaması. Büyük çoğunluğu tek mekanda geçen bir film. Dezavantaj olabilecek bu durum, filmde bir avantaja dönüşüyor. Film birey üzerinden, topluma yaptığı göndermeler ile düz anlatımdan, tek boyutluluktan kendini kurtarıyor. Vietnam, medya, polis şiddeti... Belki daha fazlası kendine yer buluyor filmin içerisinde. O dönemin toplumsal konularına hayli dokunuyor yapım.  Bir banka soyguncusu… Hiçbir özelliği olmayan, toplum tarafından itilen bir insan. Halkın bir kısmı belki sırf onun vurulmasını görmek için bankanın dışında bekliyor. Fakat Sonny azımsanacak bir adam değil. Film boyunca söyledikleri, kendi doğrusunu savunması, daha pek çok şey ile kendine hayran topluyor. Gölgesi bile olmayan bir adam olarak girdiği bankada, bir anti kahraman olarak yeniden doğuyor Sonny.... Film ilerledikçe finalin nasıl olacağı şeklindeki tahminlerimiz daha fazla güçleniyor. Hemen her şeyin umduğumuz gibi çıkmasına rağmen, hızla gelişen olaylar bizi tamamen avucuna alıyor.  

Al Pacino'nun performansı harika. Kendine has oyunculuğundan unutulmaz bir karakter çiziyor. Kesinlikle yapımın en önemli artısı olarak öne çıkıyor. Bunun yanı sıra, Sal karakterini oynayan John Cazale'ın oyunculuğu ise az laf çok iş dedirtiyor. Sonny karakterinin altında kalan Vietnam gazisi Sal, oynadığı sahnelerde bakışları, duruşu her an tetikte olan öldürme içgüdüsü ile önemli bir katkı salıyor filme.  

Yetmişlerin en önemli filmlerinden, Sidney Lumet’in en iyilerinden olan “Köpeklerin Günü” , konusu ve farklı karakterleri, dram, polisiye ve mizah gibi pek çok unsuru aynı potada eritmesiyle harika bir seyirlik.



ŞEHRİN PRENSİ  -  "Prince of the City"
(1981 - ABD)  -  IMDb: 7,7 (9 ödül)
Yönetmen: Sidney Lumet
Oyuncular: Treat Williams, ...
Açıklama: Sydney Lumet'in "Kent Üçlemesi" olarak bilinen filmlerinin son halkasıdır. Üçü de New York'ta yaşanmış gerçek olaylardan yola çıkılarak senaryolaştırılan bu filmlerden Prince of the City, özellikle Serpico ile benzer sularda yüzen ve maalesef öncüsü kadar tanınan bir film olmasa da, gerek işlediği temalara incelikli yaklaşımı, gerekse derin karakter çalışmasıyla aslında öncüsünün çok çok üzerine çıkmayı başaran bir polisiye sinema başyapıtıdır.

Bu "görkemli kaybedenler" öyküsünde Sidney Lumet, açılışı zirveden yapar. New York Polis Teşkilatı'nın en gözde dedektiflerinden oluşan Özel Araştırma Birimi ile tanışırız önce. Filmdeki bir yargıcın deyimiyle "kentin prensleri"dir onlar. Kendi hedeflerini seçer, çoğu zaman cezaları da kendileri keserler. Onlara hak etmedikleri düzeyde lüks bir hayat sağlayan paranın büyük kısmı, önce yakalayıp, sonra özgürlüklerini sattıkları uyuşturucu tacirlerinden gelir. Ve işte bu ekibin başı da, aynı zamanda en genç üyesi olan Daniel Ciello (Treat Williams)'dur. İş ve özel yaşamında sıkıntılı bir dönemden geçen Ciello için, Polis Teşkilatı içindeki yolsuzlukları araştıran Takip Komisyonu'nda görevli genç savcı Rick Cappalino'nun (Norman Parker) daveti, hayatının dönüm noktası olur. Yavaş yavaş yaşadığı hayatı sorgulamaya başlayan ve geçmişe bir sünger çekerek, geleceğe dair yeni bir sayfa açmak isteyen Ciello, Cappalino ile şartları kendisinin belirleyeceği bir işbirliği anlaşması yapar. Ancak zamanla o şartlar birer birer delinirken, çılgın bir oyun gibi başlayan soruşturma, Ciello için dipsiz bir kuyuya dönüşür.  

Sidney Lumet, günahkâr Ciello'nun, cehenneme yolculuğunu, Cappalino (Norman Parker), Santimassino (Bob Balaban) ve Polito (James Tolkan) isimlerinde üç savcı ile yapılan anlaşmalar ve farklı suç dosyaları üzerinden üç bölümde anlatır. Her bölümde savcılar daha acımasız, dosyalar ise Ciello ve dostları için daha can yakıcı bir hale gelir. Böylece birkaç yozlaşmış polisin içeri alınması ve birkaç küçük itirafla başlayan soruşturmada her geçen dakika çember biraz daha genişleyerek, savcılar, avukatlar, polisler, ajanlar, mafya elemanları, uyuşturucu tacirleri gibi suç ve kanun dünyasının neredeyse tüm kademelerini içine alır. 

Filmin hikayesi, 1970'li yıllarda New York Polis Teşkilatı'nda narkotik bölümünde görevli Dedektif Robert Leuci'nin () tanıklığında, 52 polisin mahkumiyetiyle sonuçlanan davanın ardından, Leuci'nin yazdığı filmle aynı adlı romana dayanır. Filmin çekimlerine başlanmadan önce projeyi, Serpico'da işlediği temaları genişletmek adına iyi bir fırsat olarak gören Lumet, yönetmenliği üstlenmek için stüdyoya karşı iki şart ileri sürer. Birincisi filmin süresinin en az üç saat olması, ikincisi ise başrol için tanınmayan bir oyuncunun bulunmasıdır. Sonuç olarak filmin süresi üç saati aşmaz ama en azından 168 dakikayı bulur. Başrol için ise her ne kadar Forman başyapıtı Hair ile sıkı bir çıkış yapmış olsa da, o dönem için çok da tanınmayan bir aktör olan Treat Williams seçilir.  Williams, Ciello'nun yaşadığı tüm çıkmazları başarıyla yansıtan üstün performansıyla doğru tercih olduğunu kanıtlar. Filmin geniş oyuncu kadrosunda ayrı bir parantezle anılmayı hak eden bir diğer isim ise Dedektif Gus Levy rolündeki Jerry Orbach'tır.

Son tahlilde, Sidney Lumet'in polisiye sinemanın klasik iyi-kötü çatışmasına zerre kadar prim vermeden, tüm zaaflarıyla kanun adamlarının dünyasına gerçekçi bir bakış attığı, doğru ya da adil olanın ne olduğu sorularını kışkırtıcı biçimde sorgulayan ve korku, pişmanlık, vicdan azabı gibi duyguları seyirciye de iliklerine kadar hissettiren bir film Prince of the City. Kendi türü içinde hakkı hâlâ teslim edilmemiş bir doruk noktası olmasının yanısıra, yaşayan en büyük yönetmenlerden birinin de kanımca en iyi eseri.











Üçleme, "triloji" veya "üçlü yapıt" ...
Birbirinin devamı niteliğinde olan, birbiri ile karakterler veya konu açısından bağlantılı olan üç eserden oluşur. Genellikle edebiyat, sinema, video oyunu ve tiyatro alanlarında kullanılır.  Bu türdeki eserler bazen bir bütün, bazen de üç ayrı çalışma olarak kabul edilir.


Ben sinema tarihinde önemli yeri olan üçlemeleri öğütüyorum...


12 Eylül 2015 Cumartesi

SİNEMADA ÜÇLEMELER: 47. İtalyan asıllı Amerikalı film yönetmeni, yazar ve yapımcı Francis Ford Coppola'nın "BABA ÜÇLEMESİ"

ROMANDAN SİNEMAYA BABA ÜÇLEMESİ:
Baba, İtalyan-Amerikan yazar Mario Puzo'nun, iki ciltlik roman serisinin 1969'da yayınlanmış ilkidir. ABD'ye yerleşmiş Don Vito Corleone'nin reisliğindeki Sicilyalı bir Mafya ailesinin hikâyesini anlatır. Roman, 1945 - 1955 yılları arasında geçer ve Vito Corleone'nin çocukluktan yetişkinliğe kadar geçmişi de irdelenir. Yayımlandığında kitabın başlığı ve yer altı dünyasıyla olan ilişkisi tartışma yaratmış. Puzo'nun "Godfather - Baba" başlığını bir mafya babasını belirtmek için kullanması onun muhabirlik deneyiminden esinlendiği pek çok yerde karşımıza çıksa bile bu terime ilk defa Mafya'la bağlantılı Joe Valachi'nin 1963'teki Organize Suçlar Üzerine Kongre Kapalı Oturumu'ndaki ifadesinde rastlanır.

Sicilyalı, Mario Puzo'nun 1984 yılında yayımlamış, "Baba" romanının edebi devamı olarak kabul edilir. Bu romanda Puzo, Salvatore Giuliano'nun soyadını kasıtlı olarak "Guiliano" diye yazmaktadır. Romanın, Giuliano'nun gerçek hayat maceralarına dayalı olmasına rağmen bir kurgu eseridir.

Baba Döndü, Amerikalı yazar Mark Winegardner'ın 2004 yılında yayımlanmış polisiye romandır. Bu roman Mario Puzo'nun 1969'da yayımlanmış "Baba" romanının devamıdır. Roman kötü bir şekilde karşılanmış. Dördüncü Baba filminin gizlice Paramount tarafından üretildiği hakkında söylentiler olmuş. Bu söylentilerin yanlış olduğu kanıtlanmış; dördüncü film için herhangi bir plan yoktur.

Baba'nın İntikamı, Mario Puzo'nun olay yaratan destanını kaldığı yerden devam ettiren, ödüllü yazar Mark Winegardner, Baba'nın İntikamı'nda, Corleone ailesini organize suç ve politika sahnesine çıkarıyor. Yayım Tarihi: 2007




BABA  -  "The Godfather"
(1972 - ABD)  -  IMDb: 9,2 (3 Oscar + 37 ödül)
Yönetmen: Francis Ford Coppola 
Oynayanlar: Marlon Brando (Don Vito Corleone)Al Pacino (Michael Corleone)James Caan (Santino "Sonny" Corleone)Robert Duvall (Tom Hagen)
Diane Keaton (Kay Adams)Talia Shire (Connie)John Cazale (Fredo Corleone), ...
Açıklama: "Baba" (The Godfather), Mario Puzo`nun yazdığı aynı adlı romandan uyarlanan, Francis Ford Coppola`nın yönettiği, Marlon Brando ve Al Pacino`nun başrollerini paylaştığı filmdir. Filmin hikâyesi, 2. Dünya Savaşı`nın bittiği yıl olan 1945`te başlar ve 10 yıllık bir dönemi kapsar. Film, New York`ta yaşayan güçlü bir İtalyan mafya ailesinin hikâyesini anlatır. Film gösterime girdiği andan itibaren çok ilgi görmüş; birçok kurum, enstitü ve derginin gelmiş geçmiş en iyi filmleri sıralamasında en üst sıralara yerleşmiş. Kullanıcı oylarının baz alındığı IMDb.com`un en iyi 250 film listesinde halen 1. sıradadır. 

"Ailesiyle vakit geçirmeyen biri asla gerçek bir erkek olamaz." Don Vito Corleone... Corleone ailesi, Don Vito Corleone'nin (Marlon Brando) başında olduğu, suça dayalı bir örgüt kurmuş olan İtalyan asıllı geniş bir ailedir. Aile, diğer dört aileyle birlikte New York`un yeraltı işlerini yönetmektedir. Ancak Corleone ailesini diğerlerinden ayıran özelliği, Don Corleone'nin yargıçlar ve senatörlerle kurduğu yakın ilişkilerdir. Bu ilişkiler, diğerlerinin açamadığı kapıları açabilmesini sağlamaktadır. Bir gün eroin üretimi ve dağıtımı yapan "Türk" lakaplı Solozzo (Al Lettieri), Don Corleone'den, ilişkilerini kullanarak kendisine yasal koruma sağlamasını ve 1 milyon dolar nakit para vermesini ister, karşılığında elde edilecek kârdan pay teklif eder. Teklife göre, ilk yıl Corleone Ailesi'ne kalacak olan para 3-4 milyon dolar civarında olacaktır. Ancak Don Corleone teklifi reddeder. Gerekçesi, iyi ilişkileri olsa da, Don Corleone`nin uyuşturucu işi ile bağlantısı olduğunu öğrenen siyasetçilerin ilişkilerini gözden geçirme gereği duyacak olmalarıdır. Bunun üzerine arkasına Tataglia ailesini ve New York emniyet müdürü McClusky'i (Sterling Hayden) alan Solozzo, Don Corleone'yi vurdurtur. Ölümden son anda kurtulan Don Corleone'yi ve tüm aileyi kötü günler beklemektedir. Bu süreçte, fevri hareketleriyle bilinen, Don Corleone'nin en büyük oğlu Sonny (James Caan) ölecek, 2. Dünya Savaşı'ndan kahraman olarak dönen en küçük oğlu Michael (Al Pacino) ise, daha önce aile işleriyle hiç ilgilenmediği ve bunu istemediği halde olayların akışı onu hikâyenin merkezine doğru itecektir. Artık zaman hesaplaşma zamanıdır diğer ailelerin de karıştığı büyük bir savaş başlar... 




Baba 2  -  "The Godfather: Part II" 
(1974 - ABD -  IMDb: 9,0 (6 Oscar + 9 ödül)
Yönetmen: Francis Ford Coppola 
Oynayanlar: Al Pacino (Don Micheal Corleone), Robert De Niro (Vito Corleone)Robert Duvall (Thomas Hagen)Diane Keaton (Kay Adams)
John Cazale (Fredo Corleone)Talia Shire (Constanzia "Connie" Corleone), ...
Açıklama: Baba 2, ilk filmin yapımından iki sene sonra çekilen bu devam filmi, Mario Puzo ve Francis Ford Coppola'nın ortak yazdığı senaryoyla çekilmiş. Hikayesi: "Micheal Corleone, Güçle Gelen Yalnızlık"... 
Micheal Corleone, mafya dünyasında inanılmaz bir güce ulaşırken, bir yandan da ailesini korumaya çalışmaktadır. Fakat yavaş yavaş gelişen olaylar onu hiç yapmak istemediği işlere ve suçlara yöneltir. Tek özelliği zekası iken bir anda bir suç imparatorluğunu yönetecek acımasızlığa ve kendine güvene kavuşur. Fakat bunlar Micheal'a sadece güç değil, beraberinde yalnızlık ve mutsuzluk getirecektir. Arada geriye dönüşlerle Vito Corleone'nin Sicilya'dan kaçıp, Amerika'ya gelerek suç dünyasına karışma süreci anlatılır. Genç Corleone, Amerika’ya yeni gelmiştir. 1917 yılında, New York Şehri’nin yerel mafya liderini öldürünce saygınlık kazanır ve korkulan biri haline gelir. Bu arada, 50 yıl sonra, Michael Corleone, Washington’da senato komitesine aile işleriyle ilgili ifade vermektedir. Film, eleştirmenler tarafından önceki filmden daha başarılı bulunan az sayıdaki devam filminden biri olarak gösteriliyor. Robert De Niro filmde yalnızca 45 dakika Vito Corleone’nin gençlüğini canlandırarak Oscar’ı almıştır.




Baba 3  -  "The Godfather: Part III" 
(1990 - ABD)  -  IMDb: 7,6 (3 ödül)
Yönetmen: Francis Ford Coppola 
Oynayanlar: Al Pacino (Michael Corleone)Andy García (Vincent Corleone)Diane Keaton (Kay Adams-Corleone)Talia Shire (Connie Corleone)
Sofia Coppola (Mary Corleone)Eli Wallach (Don Altobello), George Hamilton (B. J. Harrison), ...
Açıklama: Baba Michael Corleone artık 60 yaşını geçmiştir ve babalığı devredecek bir varis aramaktadır. Bu sırada yıllardır aileyi bir suç örgütü konumundan çıkartıp yasal iş yapan bir aile haline getirme projesini yeniden ele almaktadır. Bunun için dindar kılığına bürünüp Vatikan'ın sahibi olduğu bir şirkete ortak olmak istemektedir. Bunun için Kardinal Labirtoni'ye 600 milyon dolar rüşvet vermiştir. Onlar da bu parayı alıp üstüne yatarlar. Bu durum Corleone ailesini tekrar savaşa sürükler. Bundan sonra düşmanları Michael'ı ortadan kaldırmayı bile düşünürler. Michael artık günahlarından arınmak ve bir daha günah işlememek üzere günah çıkarmak ister. Bu işlere onun yerine birisinin bakmasının zamanı gelmiştir. Michael'in yeğeni olan Vincenzo "Vincent" Mancini (Andy Garcia), Michael'ın kızı Mary'i (Sofia Coppola) sevmektedir. Michael bu ilişkiyi istemez. Michael, Vincent Mancini'yi kendi konumuna getirir ancak kızının peşini bırakması şartıyla. Artık Don Vincenzo Corleone'dir...












Üçleme, "triloji" veya "üçlü yapıt" ...
Birbirinin devamı niteliğinde olan, birbiri ile karakterler veya konu açısından bağlantılı olan üç eserden oluşur. Genellikle edebiyat, sinema, video oyunu ve tiyatro alanlarında kullanılır.  Bu türdeki eserler bazen bir bütün, bazen de üç ayrı çalışma olarak kabul edilir.

Ben sinema tarihinde önemli yeri olan üçlemeleri öğütüyorum...


11 Eylül 2015 Cuma

SİNEMADA ÜÇLEMELER: 46. Polonya asıllı Amerikalı film yönetmeni, yazar ve yapımcı Alan J. Pakula'nın "PARANOYA ÜÇLEMESİ"




FAHİŞE  -  "Klute" 
(1971 - ABD)  -  IMDb: 7,2 (1 Oscar + 5 ödül)
Yönetmen: Alan J. Pakula
Açıklama: Türkiye’de “Fahişe” adıyla bilinen “Klute”, ABD’nin 70’lerdeki paranoya döneminde Watergate Skandalı’nın ‘ses kaydı’ korkusunu devreye sokan bir kara film. Ancak politik-gerilimin kilit özelliklerini kullanan ilk eser olarak öne çıkıyor esasen. Öyle ki yönetmeni Alan J. Pakula, alanın soğukkanlı yönetmenlik stilini benimseyerek çığır açıyor burada. Böylece kariyerinin ilerleyen bölümünün de ipuçlarını vermiş oluyor.

John Klute (Donald Sutherland), kasabalarda çalışan sıradan bir dedektifdir. Ancak mühendislik yapan arkadaşı Tom Gruneman (Robert Milli), bir anda kayıplara karışınca, bu duruma el atmaya karar verir. Klute, Gruneman’ın tek kaynağı olan telekız Bree Daniels’ı (Jane Fonda) izlemeye başlar. Daniels, Klute’un telefonuna çağrı cihazı yerleştirdiğini keşfedince ise ikili arasında tehlikeli bir ilişki start alacaktır. Öyle ki Bree, bir taraftan Klute’u tutkulu bir aşka sokarken, bir diğer taraftan da tanımadığı bir adam tarafından takip edilmektedir. 

1970’lerde doğan politik-gerilim türünün en önemli esin kaynaklarından olan eser, Alan J. Pakula gibi dingin, röntgenci ve minimalist yönetmenliği ile çığır açmış bir ismin imzasını taşır. Yönetmenin paranoya üçlemesinin ilk halkası olan “Fahişe” (“Klute”, 1971), aslında Watergate Skandalı, Soğuk Savaş ve Vietnam Savaşı ile doğan ‘içimizdeki düşman’ sorunsalını sinemasal olarak masaya yatıran zeki bir filmdir. Kara filmi politik-gerilim kalıplarıyla sinemaya aktarması da önemini arttırır. 





PARALLAX ESRARI  -  "The Parallax View" 
(1974 - ABD)  -  IMDb: 7,3 (2 ödül)
Yönetmen: Alan J. Pakula  
Oyuncular: Warren Beatty (Joseph Frady), Paula Prentiss (Lee Carter), ...
Açıklama: Amerikalı akademisyen yazar Loren Singer'ın 1970 tarihli romanından beyazperdeye yansıyan etkili bir gerilim filmi. 
Kennedy kardeşlerin suikaste kurban gitmesi, Vietnam Savaşı'nın sürdürülmesindeki politik skandallar ve nihayet Nixon dönemindeki Watergate skandalı; 1970'li yılların sinemasında bir süreliğine "Amerikan Rüyası" temasını arka sıralara itip politik gerilimleri ön plana çıkarmıştı. Ya da daha doğru bir deyişle Amerikan sinemasında "paranoya dönemi" başladı. Bu dönemde Francis For Coppola (The Conversation Konuşma), Sydney Pollack (Three Days of the Condor - Akbabanın Üç Günü) gibi yönetmenler de sinema tarihini çok önemli filmlerle etkilemişlerdi. 

Parallax Esrarı'nda Pakula siyasi bir cinayet sonrası olayın tanıklarının tek tek öldürülmesini araştıran Joseph Frady (Warren Beatty) adlı bir muhabirin gözünden kurumsal bozulmaların geldiği noktayı anlatıyor. Film cinayeti araştıran kurumun raporunu açıklamasıyla başlıyor. Ardından Frady olayları eşeledikçe, Parallax adlı bir şirketin varlığı ve bu şirketin devletin üst kademeleriyle olan gizli ilişkileri ortaya çıkıyor.
"The Parallax View"in sadece 70’lerin değil tüm sinema tarihinin en iyi siyasi filmlerinden 
İlginç Bilgi: Parallax Esrarı'nın açılış sahnesiyle Alfred Hitchcock'un Saboteur/Sabotajcı filminin finali birbirine çok benzer.






BAŞKANIN BÜTÜN ADAMLARI  -  "All the President's Men" 
(1976 - ABD)  -  IMDb: 8,0 (4 Oscar + 13 ödül)
Yönetmen: Alan J. Pakula
Oyuncular: Dustin Hoffman (Carl Bernstein), Robert Redford (Bob Woodward), Jack Warden (Harry Rosenfeld), Martin Balsam (Howard Simons), ...
Açıklama: Bob Woodward ve Carl Bernstein'ın beraber yazdığı biyografik-belgesel niteliğindeki kitap All the President's Men (Başkanın Adamları), 1974'te yayımlandığında dönemin en çok satan kitabı olmuş ve 1976 yılında aynı adla sinemaya uyarlanmış. Alan J. Pakula'nın yönettiği ve başrollerini Robert Redford (Woodward) ile Dustin Hoffman'ın (Bernstein) paylaştığı Başkanın Adamları'nın gösterime girmesinin ardından iki gazetecinin ünü daha da artmış. 
Başkan Nixon, Watergate Skandalı olarak bilinen olayların açığa çıkmasıyla Amerikan tarihinde istifaya zorlanmış ilk ve "şimdilik" tek başkandır. Film, 1972 seçimlerinden önce Washington Post Gazetesi muhabirleri Carl Bernstein ve Bob Woodward, siyasal çevredeki bir hırsızlık olayının ortaya çıkmasının ardından başlattıkları araştırmada bambaşka bir entrikayı ortaya çıkarmak için kolları sıvarlar ve gözleri Nixon ve adamlarına çevrilir. Demokratların Cumhuriyetçiler tarafından dinlendiğini ortaya çıkaracak bu iki gözü pek gazeteci, dedektif hikayelerini aratmayacak sıkı bir takibe başlar.  Filmin akıcı senaryosunun, bu yaşanmış olayı sinemaya aktarırken senaryoyu bizzat yaşayan iki gazetecinin kaleme almış olması, filmi daha da çekici kılıyor. Daha da önemlisi, gerçek hayatta olayı yaşayan kişilerin isimleri değiştirilmeden karakterler filmde canlandırılmış.  Konunun derinliği bir yana, iki kahraman olayı araştırırken film izleyiciyi öyle bir içine alıyor ki siz de kendinizi kahramanların yönelttiği sorulara filmin diğer karakterlerinin verdikleri cevaplarda bir ipucu ararken buluyorsunuz. Cevaplardaki ipucu  Bob Woodward, Beyaz Saray’da başkanın özel danışmanı Charles Calson’n danışmanı olarak çalışan Halkla İlişkiler uzmanı Howard Hunt’a ulaşmaya çalışırken bir halkla ilişkilercinin ona "Ne Bay Calson’ın ne de Beyaz Saray’dan herhangi bir kimsenin Demokratik Ulusal Komite’de meydana gelen üzücü olayla ilgili bir bilgisi olduğuna ya da bu olaya karıştığına inamıyorum" demesi üzerine Beyaz Saray’ın bu olayla ilgisi olduğundan emin olur çünkü Woodward Watergate’le ilgili bir soru sormamış, sadece Hunt’ın Beyaz Saray’daki görevini sorduktan sonra bu cevabı almıştır. Bu konuşmayı şefine anlatırken Woodward şöyle der: "Kimse onun suçlu olup olmadığını sormadan masum olduğunu söyleyiverdiler."  Aynı şekilde kütüphaneye telefon edip ne tür kayıtlar aldığını sorduğu görevli önce, bir sürü kayıt aldığını söyleyip bakmak için izin istedikten hemen sonra öyle birini tanımadığını ve kütüphaneden hiç kayıt almadığını söylediğinde Woodward, birilerinin onlara ulaşıp bilgi vermelerini engellediğinden emin olur. Bu, evlerine görüşmeye gittikleri kişilerin çekingen ve korku dolu tavırları, hatta "sizi görecekler" gibi ifadeleriyle iyice kesinlik kazanır. İki gazeteci hayatlarını tehlikeye atacak bu araştırmayı yaparken Richard Nixon başkan seçilir ve filmin son sahnesinde kadrajda, sol tarafta Richard Nixon’ın başkanlık yemini ettiği görüntülerin gösterildiği televizyon varken ekranın sağında iki gazeteci, Nixon’ın tarihte istifa eden tek başkan olarak geçmesini sağlayacak araştırma sonuçlarını daktilo etmektedir. Bir gazeteciyle konuşurken dikkatli olmanızın gerekliliğini gözünüze sokan, özellikle şirketlerin medyayla iletişimini sağlayan çalışanlarının, basın sözcülerinin, halkla ilişkiler uzmanlarının izlemesi gereken önemli bir film.

Filmin Kahramanları Günümüzde Ne Durumda?  
Bob Woodward:  Halen Washington Post gazetesindeki görevine ünlü bir araştırmacı gazeteci olarak devam etmektedir ve birçok kitabı yayınlanmıştır.  
Ülkemizde yayınlanan kitapları: Maestro Fed, Greenspanve, Amerikan Ekonomisi, Saldırı Planı, Bush Savaşta  
Carl Bernstein: Vanity Magazine’de editör olarak çalışmakta olan Bernstein da yayınlanmış birçok politik kitabı bulunmaktadır.  
Howard Hunt: Watergate skandalının kilit ismi olarak anılan Hunt, skandalın ortaya çıkmasının ardından 33 ay hapse çaptırılmıştır. Yayınlanmış birok kitabının arasında Türkiye’de geçen İzmir adında bir de romanı bulunmaktadır. 2007 yılında zatürre sonucu 88 yaşında hayatını kaybetmiştir.
Richard Nixon: İki kez başkan yardımcılığı ve iki kez de başkanlık yapan Nixon, Watergate skandalının ortaya çıkması sonucu istifa edereken tarihte bu görevden istifa eden tek başkan olmuş ve bu ünvanını da hala korumaktadır. Nixon, olaydan sonraki birkaç gün içinde FBI’ın olayı araştırmasını engellediğini itiraf etti ve hem Kongre hem de parti içindeki desteği yitirince başkanlıktan çekildiğini açıkladı. Başkanlık görevini devrald R. Ford’un 1974’te Nixon’ı bağışladığını açıklaması kamuoyunda sert tepkilere yol açtı. Nixon adına yazılmış birçok oyun, film, hatta opera eseri bulunmaktadır.  1994 yılında hayatını kaybetmiştir.


Yeniden "Watergate"
Yazan: Mark Felt
Derleyen: Melis Danişmend
Yayın Tarihi: 06. 08. 2005 

Gazeteci Bob Woodward'a verdiği bilgilerle Watergate skandalının ortaya çıkmasını sağlayan ve kim olduğunu 30 yıl sonra açıklayan 'Derin Gırtlak', Woodward'un yeni kitabında tüm detaylarıyla anlatılmış.

"Derin Gırtlak"ın arkasındaki gerçek Tarih 17 Haziran 1972, Cumartesi saat 09:00. The Washington Post'un genç muhabiri Bob Woodward'un telefonu çalar. Arayan, gazetenin editörlerinden biridir. Demokrat Parti'nin merkez binası Watergate'e hırsız girmiştir ve Woodward, bu olayı araştırmakla görevlendirilmiştir. Uyku sersemi evden çıkıp mahkemenin yolunu tuttuğunda, sıradan bir hırsızlık vakasıyla karşı karşıya olduğunu düşünmektedir. Fakat mahkeme salonuna giren beş hırsızın takım elbiseler içinde olması, binaya girdiklerinde yanlarında dinleme cihazları ve yüzlerce dolar bulunması, bunun sıradan bir hırsızlık olmadığının ilk işaretidir.  Yargıcın "Kimin için çalışıyorsunuz?" sorusuna yanıt gelmez. Kısa bir süre sonra, aralarından biri, James McCord, yavaşça bir şeyler mırıldanır. Hakim, "Yüksek sesle konuş!" diye bağırdığında McCord'un cevabı mahkemeye yıldırım gibi düşer: "CIA."  Woodward'un karşı karşıya olduğu, sıradan bir hırsızlık vakası değil, ABD tarihinin en büyük skandallarından biri olan Watergate'tir. Fakat, genç gazeteci henüz olayın boyutlarının farkında değildir. Meslektaşı Carl Bernstein ile birlikte konuyu araştırmaya başladığında, kendilerine çok önemli bilgiler verecek bir kaynak olacaktır: 'Derin Gırtlak.'  ABD tarihinin en gizemli bilgi kaynağı olan, kimliği 30 yıldan fazla gizli tutulan, kim olduğuna dair sayısız spekülasyon üretilen 'Derin Gırtlak', iki genç gazeteciye verdiği bilgilerle olayla ilgili soruşturmanın derinleşmesini sağlar. "Devam edin çocuklar, burada sandığınızdan da fazlası var," diyen gizli kaynağın lakabı, dönemin hasılat rekoru kıran porno filmi Deep Throat'tan yola çıkılarak konulmuştur. Woodward, 'Derin Gırtlak'la geceleri metro istasyonlarında, araba parklarında buluşur. Olayla ilgili bilgiler alır.  Woodward ve Bernstein, 1973 yılında, 'Derin Gırtlak'tan edindikleri bilgiler ışığında skandalı ortaya çıkarırlar. ABD Başkanı Cumhuriyetçi Richard Nixon, 1972 seçimleri öncesinde, Demokrat Parti'nin Washington'daki genel merkezinin telefonlarına CIA yardımıyla dinleme cihazı yerleştirtmiş ve seçim sonucunda ikinci dönem için başkan seçilmiştir. Tartışmalarla birlikte soruşturma açılır.  Woodward and Bernstein, ilk kitapları All the President's Men'i (Başkanın Adamları) yazmaya başlar. Skandalın ortaya çıkmasını sağlayan bazı kaynaklar, isimlerinin yazılmasını kabul eder. 'Derin Gırtlak' onlardan biri değildir. Kitap, 1974 Nisanı'nda yayımlanır. 'Derin Gırtlak' ismi orada ilk kez kullanılır. Kitapta, Woodward'la nerede ve nasıl buluştukları da ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır. Birden herkes 'Derin Gırtlak'la ilgilenmeye ve aynı soruyu sormaya başlar: "Bob Woodward'un gizli kaynağı kim?" Woodward, bu olayların ardından 'Derin Gırtlak'ı evinden aradığında ummadığı bir şey olur: Telefon suratına kapatılır. Çünkü gizli bilgi kaynağı, aşağılandığını düşünmektedir. Öte yandan Nixon'ın durumu kötüye gitmekte, adamları yargılanmakta, kimi hapse atılmaktadır. Bir süre sonra Richard Nixon, ABD tarihinin istifa eden ilk başkanı olur. 

'Ben 'Derin Gırtlak'ım'  
İsmi yıllarca gizli tutulan 'Derin Gırtlak', birkaç ay önce Vanity Fair dergisine kim olduğunu açıkladı: FBI'ın iki numaralı adamı Mark Felt. Verdiği bilgilerle Watergate skandalının derinleştirilmesini sağlayan Felt, artık 91 yaşındaydı. California'da emekli hayatı sürüyordu ve hafızasını yitirmeye başlamıştı. Yıllardır 'Derin Gırtlak' adayları arasında yer alan Felt'e o dönem 'Derin Gırtlak'ı araştırma görevi de verilmişti. Ailesinin baskısı sonucu yaptığı açıklama, Woodward, Bernstein ve gazetenin eski haber yönetmeni Ben Bradlee tarafından da doğrulandı. Felt'in evinin önü basının akınına uğradı. "Kimliğimi ilk kez 2002'de, iş arkadaşlarımdan ipucu alan kızımın zorlamasıyla aileme açıkladım," diyen Felt'in, Nixon döneminde FBI Başkanı atanmaması sebebiyle bilgi sızdırdığı öne sürülse de, ailesi olayı 'kahramanlık' olarak yorumluyor.  Felt, 91 yaşında ortaya çıktı. Oysa, Woodward ve Bernstein, spekülasyonlar karşısında hep ketum davranmış ve "Söyleyecek bir şeyimiz yok. Bu kişi öldüğünde, kimliğini açıklayacağız," demişlerdi. Felt'in gerçekleri ifşa etmesiyle birlikte, Woodward da Mark Felt'le ilişkisini anlatan kitabı The Secret Man'i yayımladı. Kitapla birlikte Woodward'un, 'Derin Gırtlak'la aslında Watergate skandalından önce tanıştığı ortaya çıktı. 1970'de donanmada görev yapan Woodward, Beyaz Saray'a gittiği bir gün, görevlilerden biriyle sohbet etmişti. Adam, FBI'dan Mark Felt'ti. Woodward'a direkt telefonunu veren Felt'i gazeteciliğe başladıktan sonra arayan Woodward, ondan bazı konularda yardım almıştı.  Watergate skandalıyla birlikte derinleşen, hatta Woodward'un deyimiyle "baba oğul" gibi olan ilişkileri, zaman içinde bozuldu. 20 yıl boyunca konuşmadılar. Felt, kimsenin tanımadığı bir adam olarak yaşlandı. Woodward ise ünlü ve zengin bir gazeteci oldu. Sadece 2000'de bir gece yemek yediler ve eskilerden bahsettiler. Gerçeklerin ortaya çıkmasıyla birlikte tartışmalar da alevlendi. Kimileri Felt'in 'hain' olduğunu söylüyor, kimileri Woodward'un Felt'i kullandığını düşünüyor. Woodward ise hâlâ "arkadaşım" dediği Felt'i yıllar sonra ilk defa mutlu gördüğünü söylüyor. "Hafızasını kaybetti. Ama dergideki resminde güldüğünü gördüm. Bu gülümsemeyi çok çok uzun zamandır hiç görmemiştim." 

'Derin Gırtlak' nasıl yeniden hortladı?  
Mart 2003'te Vanity Fair dergisinin editörü Graydon Carter, kendisiyle 'Derin Gırtlak' hakkında konuşmak isteyen birinden telefon alır. Arayan Felt ailesinin avukatıdır. Aile, 'Derin Gırtlak'ın kim olduğuyla birlikte, kitap ve film haklarının telifleriyle ilgili taleplerinden söz etmeye başlar. Carter hiçbir şey ödemeyeceklerini ancak bu haberin Vanity Fair'de çıkacak olmasının, onlara çok büyük bir fırsat yaratacağını söyler. Aileden yaklaşık altı ay boyunca ses seda çıkmaz. Daha sonra Mark Felt'in 91 yaşında olması ve hafızasının gidip gelmesi göz önüne alınarak, ailenin avukatı Vanity Fair'e gelir. Avukata 10,000 dolar ödenir. Vanity Fair çalışanları ailelerine bile söylemeden, gizlice Mark Felt'in yanına gidip 'Derin Gırtlak'ın kim olduğunu açıkladıkları haberi yaparlar. 

Bob Woodward kimdir?  
26 Mart 1943'te Illinois'de doğdu. Bursla Yale Üniversitesi'ne girdi. 1965'te mezun oldu. Beş sene boyunca ABD Donanması'nda iletişim görevlisi olarak çalıştı. 1970'de hukuk okullarıyla birlikte Washington Post'a muhabirlik görevi için başvurdu. Gazetenin editörü iki haftalık deneme süresinin ardından tecrübesizliği yüzünden Woodward'u işten çıkardı. Fakat o gazeteci olmak konusunda azimliydi; Montgomery Sentinel'a girdi. 1971'de oradan ayrılarak The Washington Post'a geçti. 17 Haziran 1972'de çalışma arkadaşı Carl Bernstein'la birlikte, Demokratik Parti'nin Watergate adlı binasındaki hırsızlık olayını araştırmakla görevlendirildi. Watergate skandalını ortaya çıkarmasıyla birlikte ABD'nin en ünlü gazetecilerinden biri oldu. 12 best seller kitap yazdı. İki Pulitzer Ödülü kazandı. Kitap yazmaya ve The Washington Post'a haberler yapmaya devam eden Woodward, aynı zamanda gazetenin idare editörü asistanı. Nixon'dan Clinton'a kadar uzanan dönemde Beyaz Saray'daki bilinmeyenleri anlatan kitaplar yayımlayan ünlü gazeteci, en son Bush at War (2002) ve Plan of Attack (2004) adlı iki kitap yazmıştı. Woodward'un son kitabı The Secret Man, ABD'de temmuz sonunda yayımlandı. 















Üçleme, "triloji" veya "üçlü yapıt" ...
Birbirinin devamı niteliğinde olan, birbiri ile karakterler veya konu açısından bağlantılı olan üç eserden oluşur. Genellikle edebiyat, sinema, video oyunu ve tiyatro alanlarında kullanılır.  Bu türdeki eserler bazen bir bütün, bazen de üç ayrı çalışma olarak kabul edilir.

Ben sinema tarihinde önemli yeri olan üçlemeleri öğütüyorum...


6 Eylül 2015 Pazar

SİNEMADA ÜÇLEMELER: 38. Amerikalı yönetmen Paul Morrissey'in "ANDY WARHOL ÜÇLEMESİ"

Yönetmenliği ve senaryosu Paul Morrissey’e ait üçlemenin başrolündeki Joe Dallesandro, Andy Warhol-Paul Morrissey filmlerinde rol almış ve Morrissey’in gözde yıldızlarından. Dallesandro her ne kadar ana akım filmlerde yer almış bir yıldız olmasa da 20. yy Amerikan underground filmlerinin en ünlü erkek seks sembollerinden birisi ve aynı zamanda gay kültürünün de. Pop Art akımının en önemli temsilcisi olan Andy Warhol, bilindiği üzere resim, müzik, heykel ve film alanında ürünler vermiş bir sanatçı. Çalışmalarını The Factory isimli stüdyosunda gerçekleştiren Warhol, yönetmen Morrissey ile ortaklaşa birçok filme imza attı. Warhol’un süperstarı olarak da bilinen Morrissey’in filmlerindeki cesur ve avangart yaklaşımı Warhol ve The Factory ile olan birlikteliğine de bağlı aslında.
Andy Warhol, Paul Morrissey ve Joe Dallassendro işbirliğinin ürünü olan Flesh, Trash ve Heat filmleri sinema tarihinin en sert karşı kültür üçlemesini oluşturur.


ET   -   "Flesh"  (1968 - ABD)  -  IMDb: 5,2
Yönetmen + Senaryo: Paul Morrissey
Oynayanlar: Joe Dallesandro, Geraldine Smith, Patti D'arbanville, Candy Darling, Jackie Curtis, ...
Açıklama: Hem 60’ların cinsel devriminin bir başyapıtı, hem de Warhol’un film fabrikasından çıkmış tuhaf New York bağımsız film yapımcılığının nefis bir örneği olan "ET", komik, sürükleyici ve beklenmedik şekilde ağlamaklı bir çalışma. Uyuyan, çıplak bir erkeğin uzun uzadıya görüntülenmesiyle başlayan film, bezgin lezbiyen karısının kız arkadaşını kürtaj ettirmek için gereken parayı toplamak amacıyla 200 dolara kendini satan genç eşcinsel fahişe Joe’nun yaşamından bir günü anlatır. Joe hayatını kuruntulu ve ruhen hasarlı müşterilerle keyifsiz karşılaşmalar, travesti ve toy erkek fahişelerle randevular arasında avare dolaşarak geçirirken, çoğu kez de bir cinsel ilgi veya takıntı nesnesi olur (ki kamera da bu konuda hiç geri kalmaz). Film, ister yarım akıllı eski kız arkadaşı ona oral seks yaptığında kayıtsızca dururken olsun, ister bebeğini şefkatle okşarken, ister çıplak poz verir ya da umumi tuvalette cinsel lütuf dağıtırken, Joe’nun günlük yaşamını sempati duyarak yansıtır…



ÇÖP   -   "Trash"  (1970 - ABD)  -  IMDb: 5,6 (1 ödül)
Yönetmen + Senaryo: Paul Morrissey
Oynayanlar: Joe Dallesandro, Holly Woodlawn, Jane Fort, ...
Açıklama: İzleyicinin röntgenciliğiyle oynayan, hatta belki de onunla dalga geçen bir film olan "ÇÖP", sinemaseverlerin geleneksel olarak fazla “sert” ya da sinema için fazla yüz kızartıcı bulunan şeylere karşı hoşgörü düzeyini arttırmaya çalışıyor. On sekiz yaşındaki yapılı, yakışıklı ama sivilceli aygır Joe, çöp toplayarak yaşayan Holly ile New York’un aşağı doğu yakasında berbat bir bodrumu paylaşmaktadır. Karşı-kültüre dahil çoğu kişi gibi, onların dünyası da seks, uyuşturucu ve umutsuz bir yoksulluktan oluşur. Joe’nun eroin bağımlılığı, bırakın tahrik ettiği tüm kadınları tatmin edecek kadar sertleşmesini, anlaşılır biçimde konuşmasını bile engeller. Joe artık onu tatmin edemediği için yeniyetme oğlanlarla birlikte olan nemfoman Holly, yoksulluk yardımı alabilmek ve saygınlık kazanabilmek için Joe’ya kendisini toparlamasını emreder. Holly’nin hamile kız kardeşi, yoksulluk yardımı alabilmeleri için bebeğini Joe ve Holly’ye ödünç vermeye razı olur. Ancak bu plan, Holly eve gelip de kız kardeşini Joe’yla sevişirken yakalayınca bozulur...



ATEŞ   -   "Heat"  (1972 - ABD)  -  IMDb: 5,6 (1 ödül)
Yönetmen + Senaryo: Paul Morrissey
Oynayanlar: Joe Dallesandro, Sylvia Miles, Andrea Feldman, ...
Açıklama: Morrissey’in sansasyonel ve erotizm yüklü üçlemesinin son filmi olan "ATEŞ", süprüntü kültürünün iktidarsız ve anlamsız sonunu anlatan komik bir öyküdür. Seks düşkünü eski çocuk yıldız Joey Davis, döküntü ve sekse boğulmuş bir Hollywood oteline gelir. Orada, bebeği ve kız arkadaşıyla birlikte yaşayan genç nevrotik kadın Jessie, sahne şovlarında birbirleriyle yatan iki erkek kardeş gibi, diğer otel sakinleriyle tanışır ve oda kirasından tasarruf etmek için otel sahibesiyle yatar. Joey, Jessie’nin annesinin bir ara TV’de birlikte rol aldığı, yaşlanıp solmakta olan film yıldızı Sally Todd olduğunu öğrenir. Joey’in yıldız olma hevesi onu kısa sürede, tanıştığı hemen her karakterin yatağına götürür ve sonunda Sally’yle sefil bir ilişkiye girerek, onun Hollywood tepelerindeki harabe malikânesine taşınır...







Üçleme, "triloji" veya "üçlü yapıt" ...
Birbirinin devamı niteliğinde olan, birbiri ile karakterler veya konu açısından bağlantılı olan üç eserden oluşur. Genellikle edebiyat, sinema, video oyunu ve tiyatro alanlarında kullanılır.  Bu türdeki eserler bazen bir bütün, bazen de üç ayrı çalışma olarak kabul edilir.

Ben sinema tarihinde önemli yeri olan üçlemeleri öğütüyorum...


2 Eylül 2015 Çarşamba

SİNEMADA ÜÇLEMELER: 26. Amerikalı yönetmen Howard Hawks'ın western türündeki "RIO BRAVO ÜÇLEMESİ"


KAHRAMANLAR ŞEHRİ  -  "Rio Bravo"
(1959 - ABD)  -  IMDb: 8,1 (2 ödül)
Yönetmen: Howard Hawks
Oynayanlar: 
John Wayne, Dean MartinRicky Nelson, ...



EL DORADO
(1966 - ABD)  -  IMDb: 7,7
Yönetmen: Howard Hawks
Oynayanlar: 
John Wayne, Robert Mitchum, James Caan, ...



SON DARBE  -  "Rio Lobo"
(1970 - ABD)  -  IMDb: 6,8
Yönetmen: Howard Hawks
Oynayanlar: 
John Wayne, Christopher Mitchum, Jennifer O'Neil, Jim Davis, 







Üçleme, "triloji" veya "üçlü yapıt" ...
Birbirinin devamı niteliğinde olan, birbiri ile karakterler veya konu açısından bağlantılı olan üç eserden oluşur. Genellikle edebiyat, sinema, video oyunu ve tiyatro alanlarında kullanılır.  Bu türdeki eserler bazen bir bütün, bazen de üç ayrı çalışma olarak kabul edilir.

Ben sinema tarihinde önemli yeri olan üçlemeleri öğütüyorum...