Bu da kim ? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bu da kim ? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2016 Çarşamba

Mohizm




Mohizm, Mozi tarafından geliştirilen Antik Çin mantık, rasyonel düşünce ve bilim felsefesidir. 

Mozi, Çinli filozof. Mohizm'in kurucusu olup Konfüçyüsçülüğe ve Taoizm'e sıkıca karşı çıkmıştır.

Mohizm genel olarak sevgiye çağrı ve tüm anlaşmazlıkları barışçıl yoldan çözmeyi talep etmeyi öngörür. Mohizm Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Legalizm ile yaklaşık aynı zamanda gelişti ve MÖ. 770-221 yılları arasında (İlkbahar ve Sonbahar Dönemi ile Savaşan Devletler Çağı) dört ana felsefi okulundan biri oldu.







































12 Kasım 2016 Cumartesi

Athanasius Kircher (1601-1680)

Athanasius Kircher (1601-1680)

Athanasius Kircher (1601-1680), Alman yazıbilimci, bilge. O zamanın en önemli bilim adamlarından biriydi. Kircher, Orta Almanya'da katolik bir şehir olan Geisa'da dünyaya gelmişti. Almanya, o sıralar yaşanan dini çatışmalar nedeniyle oldukça çalkantılı bir dönemden geçiyordu. Kircher, 1622 yılında protestanların elinden kurtulabilmek için memleketinden ayrılmak zorunda kaldı. 1628 yılında cizvit rahibi oldu. Fransa, Avusturya ve İtalya'da dolaştıktan sonra Roma'ya yerleşti. 

Çok çeşitli konularla ilgili kırktan fazla kitap yazmıştır. Rönesans döneminin ideal bir örneği olan Kircher, on iki dil biliyordu. Tarihin ilk Antik Mısır uzmanıdır. İlk bilimkurgu romanını o yazmıştır. Vezüv Yanardağı'nın dumanlı kraterine inerek volkanlar üzerine çalışmalar yapmıştı. Öğrenme aşkını belki de en net biçimde 1669 yılında yayınladığı kitabı "The Great Art of Knowing (Öğrenmenin Ulu Sanatı)" ile ortaya koymuştur.  

Kircher'in Mundus Subterraneus adlı kitabı (1665)

1631 yılında yayınladığı ilk kitabı "Magnetizma" ile ilgiliydi. Güneş saatleri, yer çekimi ve matematikle ilgili de birçok yazı yazmıştır. 1656'da, bubonik vebanın (Hıyarcıklı veba) mikroorganizmalardan kaynaklanıyor olabileceğini ileri sürerek bu teoriyi destekleyen ilk kişilerden biri oldu.  

Kircher'in "Oedipus Aegyptiacus" isimli kitabı en iyi bilinen eserleri arasındadır. Bu kitap, Antik Mısır hiyeroglif alfabesini çözümlemeye çalışmaktaydı. Sonuçta başarısız olsa da eski Mısır'a büyük bir ilginin uyanmasına neden oldu. Geride bıraktığı notları sonunda eski yazıyı çözmeyi başaracak olan Fransız bilgini Jean-François Champollion (1790 - 1832) için yararlı olmuştur.   

Kircher aynı zamanda kitap, sanat eseri ve çeşitli icatlar toplayan bir koleksiyonerdi. Bunlar, Roma'daki "Kircherianum Müzesi"nde sergilendi. Bu müze 19. yy'da yıkılana kadar şehrin en büyük müzelerinden biri olmuştur.  

Yaşarken Yüz Sanatın Ustası olarak anılan Kircher, Avrupa'nın en ünlü bilginlerindendi. Büyük ölçüde kendi kendini yetiştirmiş ve içindeki öğrenme aşkı ile motive olmuştu. Ölümünün ardından Kircher'in ünü sönmeye başladı. Bilimsel konulara getirdiği amatör yaklaşım uzmanlaşma ve profesyonelleşmenin gelişimi ile birlikte gözden düşmüştür.




Ek Bilgiler:   

1- Kircher'in hiçbiri çalışmayan çeşitli icatları vardı: Sürekli hareket makinası, konuşan emzik, müzik yazma makinası. 
Bu icatları, İtalyan romancı Umberto Eco tarafından "The Island of The Day Before" - Önceki Günün Adası (1994) adlı çalışmasında espri konusu yapılmıştır.

2- Kircher'in en büyük projelerinden biri de "Voynich Elyazması"nı tercüme etmekti. Bu, bilinmeyen bir dilde yazılmış ünlü bir 15. yy kitabıydı. Ancak Kircher bu projesini gerçekleştirememiştir. Aynı çaba içersine giren ondan sonraki uzmanlar da başarısız olmuştur. Hatta Amerika Birleşik Devletleri'nin Ulusal Güvenlik Ajansı'nda (national security agency) çalışan şifre çözücüler bile hiçbir sonuca ulaşamamıştır. Kimi uzmanlarsa kitabın çok iyi tasarlanmış bir ortaçağ şakası olabileceğini düşünmektedir. 

3- Kircher "Physiologia" (1680) isimli kitabında yutkunma sırasında hareket eden havanın hızını ölçen ilk kişi olmuştur. Kronometrenin henüz icat edilmediği düşünülürse bunun büyük bir başarı olduğu söylenebilir.














12 Kasım 2015 Perşembe

XENOPHANES (Ksenofanes, MÖ. 570-475; Kolophon)


Xenophanes (Ksenofanes, MÖ.  570-475) 
Xenophanes heykeli, Viyana Parlamento binası 
Xenofanes, Sokrates öncesi düşünürlerden olan Ksenofanes Kolophonlu'dur (şimdiki İzmir-Değirmendere). Pisagor, Anaksimandros ve Anaksimenes'in görüşlerini Anadolu'dan Yunanistan'a ve güney İtalya'ya taşıyanlardan biridir. MÖ. 540 yılında Anadolu'nun İranlılar tarafından işgal edilmesiyle yurdundan ayrılmak zorunda kalmıştır. Güney İtalya'da çok gezmiş ve gittiği yerlerde eğitici ve öğretici nitelikteki şiirlerini okuyarak dikatleri üzerine çekmiştir. Yaşamının sonlarına doğru, günümüze ancak kalıntıları kalmış olan Elea kentine yerleşmiştir.

Geleneklere, dolayısıyla da Yunan sporcularının yüceltilmesine, kehanetlere ve özellikle de halkının insan biçimli çoktanrıcılık anlayışına karşı çıkmıştır.

Xenofanes insan ve kültür sorunlarına ilgi duymuştur. İçinde yaşadığı Yunan toplumunun ve kültürünün temel kurum, kavram ve değerlerini sorgular. Bunun için sıkı eleştiriler getirmiş ve bu eleştirilerini hiciv biçimiminde ifade etmiştir. Kökleri Homeros ve Hesiodos'a kadar inen, halkın tanrı kavramı ile savaşır: "Homeros ve Hesiodos, tanrılarla insanlar arasında ne kadar ayıp ve kusur varsa hepsini yüklemişlerdir. Hırsızlık, zina ve birbirlerini kandırma."

Xenofanes tanrı kavramına ahlaki bir temel kazandırmak ister. Ona göre; bir yandan tanrılara saygı duymak, öte yandan onlar için bu tür çirkin masallar uydurmak birbiriyle uyuşmaz. Tanrıyı insan biçiminde tasarlamaya da karşıdır: "İnsanlar tanrıların kendileri gibi doğmuş olduklarını ve kendininkilere benzeyen elbiseleri, sesleri ve biçimleri olduğunu sanmaktadırlar. Zenciler Tanrıların siyah renkli, kıvırcık saçlı, kalın dudaklı olduğunu düşünür.  Güney Trakyalılar ise Tanrılarını mavi gözlü, sarı saçlı olarak tasavvur eder. Şayet öküzler de resim yapmasını bilebilselerdi Tanrılarını herhalde öküz şeklinde çizeceklerdi. O halde herkes Tanrıyı kendi biçiminde tasarlayacaktır. Gerçekte ise Tanrı ne insan ve ne de hayvan biçiminde olamaz. Tanrı birdir, her şeyi görür, her şeyi işitir, hareket etmez, sabittir, değişmez, ölümsüzdür, soyut gücüyle evrendeki tüm davranışları ve değişimleri düzenler." Bu düşünceleri ile Ksenofanes daha sonraları Eflâtun ve Aristo'da gördüğümüz Tanrı kavramının hazırlayıcısı olmuştur.  

Görüldüğü gibi Ksenofanes monoteist (tek Tanrı) bir görüşe sahiptir. Ancak O'ndaki monoteizm Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan farklıdır. Çünkü onun Tanrı kavramı, aynı zamanda panteisttir (Tanrı ile evreni özleştirmek). Yani Hıristiyanlık'taki ya da Müslümanlık'taki gibi, Tanrı bir yaratıcı olmayıp evren ile aynıdır, özdeştir, evrene eşittir. Tanrıya bir biçim vermek gerekseydi, her halde evren biçiminde, yani küre gibi düşünmek gerekirdi. Hareketini kendinden yaratan bu evren, Tanrının kendisidir. Demek ki, Ksenofanes bir yandan Tanrı kavramına ahlâkî bir öz kazandırırken, halkın kaba görüşlerinden arındırır, öte yandan Tanrı ile evreni aynı ve özdeş sayar.  

Evrenbilimi asıl ilgi alanını oluşturmamakla birlikte bu konularda birtakım görüşler ortaya koymuştur: Dünya düzdür; üst tarafından hava küresi, daha doğrusu yarım hava küresi, alt tarafından ise toprakla çevrelenmiştir. Öte yandan Ksenophanes, güneşin havada bir doğru çizdiğini ve her akşam batıda bir çukura düştüğünü, ertesi gün ise doğudan yeni bir güneşin doğduğunu düşünür. Yıldızlar ise gündüzleri sönen, geceleri tekrar yanan kömür parçaları gibidirler. Dünya belki başlangıçta bir çamurdu. Zamanla güneşin etkisiyle suların bir kısmı buharlaştı, toprak kurudu ve böylece o bugünkü şeklini aldı. Ksenophanes'in karada deniz hayvanlarının, deniz yosunlarının fosillerini bulduğu, bundan hareketle bu kuramı ortaya attığı söylenmektedir. Ksenophanes dünyanın başlangıçtaki halinden birtakım değişimlerle şimdiki haline gelmiş olduğu şeklindeki açıklamasına benzer bir açıklamayı uygarlık hakkında da verir: "Tanrılar insanlara her şeyi başlangıçtan itibaren vermemişlerdir. İnsanlar araştırma yaparak zamanla en iyiyi bulmuşlardır."   

Ayrıca kendisine ve öğretisine karşı eleştirici bir tavır takınmıştır: İnsan doğruya değil sadece doğruyu andırana ulaşabilir. "Tanrılardan hakikati ve de yeryüzündeki her şeyi öğrenen olmadı asla ve olmayacaktır da. Çünkü insan bir kez doğruyu tam tuttursa bile yine de öyle olduğunu bilmeyecektir."




31 Ekim 2015 Cumartesi

HESIODOS (MÖ. 8. yy.)


Hesiodos 
Yunan didaktik şiirinin babası diye anılan ünlü ozan 
British Museum, Londra

Hesiodos, MÖ 8. yüzyılda yaşadığı düşünülmektedir. Yoksul bir çiftçinin oğludur. Aiolis'in (Batı Anadolu'nun kabaca kuzey Ege Bölgesinin antik Yunan adı) Kyme (Aiolis Bölgesindeki on iki Aiol kentinden biri) şehrinden, Yunanistan'da Boiotia'nın Askri şehrine göç etmiştir. Efsaneye göre, Helikon yamaçlarında koyun güderken Müzler yani ilham perileri ona şairlik bağışlamışlardır. Nerede öldüğü bilinmez.

Yunan ilk çağının Homeros'tan sonraki en büyük epik ozanı olarak kabul edilir. Eserlerinden 2 büyük epik şiir bugüne ulaşabilmiştir. Bunlar, tanrılar ile alâkalı mitler üzerine olan Tanrıların Doğuşu ve çiftçi yaşamını anlatan İşler ve Günler'dir. Yunan mitolojisi ve Yunan çiftlik hayatı üzerine bilinenlerin çoğu Hesiodos'un eserlerinden öğrenilmiştir.

Tanrıların Doğuşu (Teogoni): Genel kanı Teogoni'nin yazarının Hesiodos olduğu yönündedir, ancak bu kesin değildir. Üslup açısından İşler ve Günler'e yakındır. Konusu genel olarak evrenin, dünyanın ve Tanrıların kökeni, varoluşlarıdır.

İşler ve Günler (Erga kai Hēmerai): Otantik bir şiir olan İşler ve Günler, genel anlamda çiftçi yaşamını anlatır. Eserde insanın beş çağı anlatılır; bolca da nasihat vardır.

kopyala-yapıştır kaynak: tr.wikipedia.org

HOMEROS (MÖ. 8. yy. İyonya)


Homeros (MÖ. 8. yy.) İyonyalı ozan. 
Heykel: Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi

Homeros'un yaşamı hakkında çok az bilgi vardır. MÖ 8. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olduğu tahmin edilir. O'nun hakkındaki bazı bilgileri tarihçi Heredotos'tan öğreniriz. Homeros'un kör ve İhtiyar bir şair olduğu, oradan oraya dolaşarak şiir okuyup ekmeğini kazandığı, uzun yıllar Ege adalarında yaşadığı söylenir.
kopyala-yapıştır kaynak: turkedebiyati.org

Homeros Antik Yunanca'da cins isim olarak “köle” anlamına geliyordu. Kendisinden çok sonra gelen Klasik Çağ yazarlarınca Truva Savaşı sırasında yaşadığı rivayet olunmuştur. Antik Yunan ve Marksist antropoloji üzerine külliyatları ile tanınmış İngiliz yazar George Thomson, 2 ciltlik "Tarih Öncesi Ege - Eski Yunan Toplumu Üzerine İncelemeler" adlı eserinde, Homeros'un doğduğu yer olarak en yüksek olasılığın Sakız Adası olduğunu belirtir. Sonra ise diğer bir yüksek olasılık olan Smyrna'ya (bugünkü adıyla İzmir) vurgu yapar. Ancak gerçekte Homeros isimli bir şair yaşadıysa bile bu destanları yaratan veya derleyen tek bir ozan olmadığını düşünen araştırmacılar da vardır. 
kopyala-yapıştır kaynak: tr.wikipedia.org 

Antik dönem Anadolu ve Yunanistan'ında halk İlyada ve Odysseia'yı ezbere bilir, canlı bir ansiklopedi gibi içinde taşırdı. Askerlik, tıp, teknoloji, hukuk ve din bilgilerinin tamamının kaynağı bu kitaplardır. 
kopyala-yapıştır kaynak: Azra Erhat, İlyada önsözü, Can Yayınları

Homeros iki eseri ile bilinir; İlyada ve Odysseia adlı destanları, bütün Yunan kültürünün temelini oluşturmaktadır. İlk bakışta çok eskimiş ve çocuksu gelebilir Homeros'un destanları. Mitolojiden, fantastik anlatımdan hoşlanmayanlar ise onları saçma bulacaklardır. Oysa bu metinlerde, insanoğlunun yüzyıllardan beri değişmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu vardır. Onları tüm zamanlarla çağdaşlaştıran yani "klasik" yapan işte bu özellikleridir. Üstelik, "İlyada" ve "Odysseia", bir yandan Yunan tragedyalarının habercisidir, diğer yandan, yalın bir dille kaleme alınan daha doğrusu söze dökülen destanlardaki anlatım tarzı, geçmiş ve şimdi arasında gidip gelerek zaman akışını kırarak aktarılan hikayeler, modern edebiyatın bilinç akışı tekniğinin öncüsüdür.

Üsluptaki sadeliğin asıl nedenini ise, o çağlarda sözlü anlatımın müzik eşliğinde yapılmasında bulabiliriz. Ancak bu sadelik, bir cansızlık anlamına gelmez; tam tersine, çok canlı ve eğlenceli bir havası vardır Homeros hikayelerinin.

Homeros, sürülmüş bir tarlayı, buğday yürekli ekmeği, kuşların uçuşunu, yontulmuş bir iskemleyi, limanda bir gece göğüne karşı duran gemileri, derede çamaşır yıkayan kadınları anlatır. Yalındır, canlıdır, klasiktir.

Yazdığı destanlar Klasik Çağ Yunan Edebiyatı'nı ve Mitoloji'sini derinden etkilemiş ve bunların aracılığıyla da bütün batı edebiyatına etki etmiştir. İrlandalı yazar James Joyce'un Ulysses'i, İngiliz yazar Shakespeare'in Troilus ve Cressida'sı, Romalı şair Virgil'in (Publius Vergilius Maro; MÖ 70-19) Aeneid'i Homeros'un destanlarından derin izler taşıyan eserlerdendir.


İlyada Destanı'nın 1572 baskısı: Straßburg, Th. Rihel Yayınevi 

İlyada (Ilion ya da Ilios) Destanıeski Yunan şair Homeros’un yazdığı varsayılan büyük bir destandır. Bir başka Homeros destanı olan Odeysseia ile birlikte, batı edebiyatının en eski örneği ve tüm zamanların en güzel şiirlerinden sayılır. Yaklaşık olarak MÖ. 8. yüzyılda yazılan 24 bölümlük İlyada Destanı altılı ölçüyle yazılmış toplam 15 bin dizeden oluşur.

Homeros, Troya kuşatmasını baştan sona anlatmaz; savaşın 10. yılında sadece elli gün içinde geçen olayları anlatır. Savaş neredeyse bitmek üzeredir. 
Destan Akhilleus'un öfkesi ile açılır ve Hektor'un cenazesi ile sona erer. 

Odysseia, 1752 baskısı 
İngiliz şair Alexander Pope çevirsi
Kaynak: S. Whitehead Özel Koleksiyonu

Odysseia (Yunanca: Ὀδύσσεια, Odusseia, Odesa), Homeros'un İlyada Destanı'ndan sonra günümüze ulaşan ikinci en eski Batı edebiyatı örneğidir. 

Destan daha çok Yunan kahramanı Odysseus'u ve Troya'nın düşmesinden sonra evine yaptığı dönüş yolculuğunu konu edinir. On sene süren Troya Savaşı'ndan sonra Odysseus'un evinin bulunduğu İthake'ye dönmesi bir on sene daha alır. Öldüğü varsayılan Odysseus'un yokluğunda, karısı Penelope ve oğlu Telemakhos, Penelope ile evlenmek isteyen bir grup azılı taliple baş etmek zorundadır...
kopyala-yapıştır kaynak: tr.wikipedia.org


22 Ekim 2015 Perşembe

ANAXAGORAS (Anaxagoras, MÖ. 500-428, İyonya)


Anaksagoras (Anaxagoras, MÖ. 500-428) 
Sokrates öncesi düşünürlerdendir.

İyonyalı bilim adamlarının sonuncusudur. Doğum yeri olarak İzmir-Urla yakınlarındaki Klozomenai gösterilirBu şehrin soylu ailelerinden birine mensuptur. Bütün servetini, hayatını adadığı bilimsel araştırmalar uğruna tüketmiş olduğu rivayet edilir. 

Anaksagoras, Atina'ya yerleşmek için gelen ilk düşünürdür. Böylece Atina felsefe dünyasına girmiş; burada iyi karşılanmış; dönemin en güçlü kişisi olan Atinalı devlet adamı Perikles'in dostu olmuştur. 

MÖ. 468 yılında düşen bir gök taşını incelemiş ve onun kızgın bir taş kitlesi olduğu kanaatine varmıştır. Ona göre yeryüzünü oluşturan süreç neyse, diğer gök cisimlerini oluşturan da oydu. Bu nedenle yeryüzü ile gökteki diğer cisimler aynı maddeden yapılmıştı. Yıldızlar gezegenler alev alev yanan kayalardan oluşuyordu. Güneş de yaklaşık Peloponnesos (Mora Yarımadası) büyüklüğünde (21.000 km kare) akkor halinde bir kayaydı.

Devrin başka bir önemli siması olan tragedya yazarı Euripides'le de dostluk kurmuştur. Gök cisimlerini incelemesi ve gök taşının düşmesi onu evrensel düzenle ilgili yeni kuramlar geliştirmeye itmiştir. Ay ve güneş tutulmaları, gök taşları, gök kuşağı ve Peloponnesos'dan daha büyük ve ışık saçan bir kütle olarak tanımladığı güneş ile ilgili bilgiler vermeye çalışmıştır. Gök cisimlerinin dünyayla aynı yapıda olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte bu kuramları halkın inançlarına ters düşmüştür. Zira o dönemde güneş Yunanlar için bir tanrıdır ve onu bir taş olarak nitelendirmek büyük saygısızlıktır. 

Bu nedenle MÖ. 450'de Anaksagoras, Perikles'in siyasi karşıtları tarafından, yerleşik inanca karşı geldiği gerekçesiyle mahkemeye verilmiştir. Perikles sayesinde serbest bırakılmışsa da yine de Atina'dan ayrılıp İyonya'da bulunan Lampsakos'a (şimdiki Çanakkale-Lampsakos) gitmeye zorlanmıştır. MÖ 428'de orada ölmüştür. Ölümünden sonra Lampsakos agorasına heykelinin dikildiği ve de öğrencilerin onun ölüm yıldönümlerinde anma törenleri düzenledikleri söylenir.

Anaksagoras'tan sadece bazı kırıntılar günümüze ulaşmıştır. Bunların sayısı 22'dir. Bu kırıntılar Doğa Üzerine adlı yapıtından kalmıştır. Bu eser, Parmenides ve Empedokles'in esrelerinden farklı olarak düzyazıyla kaleme alınmıştır.

Anaksagoras'ın Varlık Kuramı: 
Varlığın temel köklerini tohum olarak adlandırmıştır. Ona göre doğada nitelik bakımından ne kadar çeşit varsa o kadar da tohum vardır. Duyularımızla algıladığımız nesnelerde tüm tohumların bulunduğunu ve bu nesnelerin kendilerinde ağır basan tohumun karakterini aldığını, onun adıyla anıldığını söyler. Kendi kendine hareket eden tohumlardan ayrı bir hareket ettirici neden bulunması gerektiğini düşünmüştür. Bu nedenin de nous (ruh, akıl) olduğunu ileri sürmüştür. Nous, tohumların birbirleriyle karışması ve birbirlerinden ayrılmasına neden olan hareket ettici kuvvettir. 

Anaksagoras hiçten hiçbir şeyin meydana gelmeyeceğini ve hiçbir şeyin hiçliğe gitmeyeceğini düşünür. Dolayısıyla mutlak anlamda bir oluş ve yok oluş yoktur. Varlıkların en son parçaları yoktur, sonsuza kadar bölünebilirler. Hem sayı bakımından sonsuzdurlar hem de küçüklük bakımından. Evrende hiçbir şey saf halde bulunmaz. 

Evren her şeyin her şeyle tam bir karışım durumunda olduğu bir başlangıç noktasından hareketle meydana gelmiştir. Anaksagoras evrenin bu başlangıç durumuna ilk karışım adını verir. Bu ilk karışıma evreni meydana getirecek olan hareketi verdiren noustur (ruh, akıl). Nous akıllı, düzenleyici, düzen verici bir ilkedir. Bundan dolayı o, her şeyin her şeyle bir arada bulunduğu bu karışıklık durumunu bir düzene sokmuştur.

Anaksagoras'ın Bilgi Kuramı: 
Anaksagoras'a göre benzer benzeri algılayamaz. Algı, karşıtların meydana getirdiği uyarımın sonucudur. 
Gece görmememizin nedeni de, gecenin siyahlığı ile göz bebeğimizin siyahlığı arasında bir fark olmamasıdır. Anaksagoras bir yandan duyularımızın zayıf olduğunu ve bize doğruyu vermekten aciz olduğunu söyler. Öte yandan görünen şeyler sayesinde görünmeyen şeylerin bilgisine erişebileceğimizi kabul eder.

kopyala-yapıştır kaynak: tr.wikipedia.org
A. Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi, 2. baskı, 1. cilt, 2008, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları
Y. Kaya, Antikçağ Felsefesine Genel Bakış, 1.Baskı, İstanbul, 1999
W.K.C. Guthrie, İlkçağ Felsefe Tarihi, çev. Ahmet Cevizci, Ankara: Gündoğan, 1988


21 Ekim 2015 Çarşamba

EMPEDOKLES (MÖ. 490-430)


Empedokles (MÖ. 490-430) 
Sokrates öncesi düşünürlerdendir. 

Doğa düşünürlerinden biri olan Empedokles, kendinden önceki doğa düşünürlerinin temel öğe (arkhe) olarak belirlediği, su, ateş ve havaya, "toprak" öğesini ekleyerek, hepsini bir arada kullanan ilk düşünür olmuştur. 

MÖ. 490 yılında Sicilya'nın Agrigentum kentinde, seçkin bir ailenin oğlu olarak doğmuştur. Siyasi bakımdan Anayurdu olan Agrigentum'un hayatında oldukça aktif ve yararlı bir rol oynamıştır. Babasının MÖ. 470 yılında kentin Tiranı'nın devrilmesinde önemli bir rol oynamış olduğu söylenmektedir. Bu tiranın tahtı Empedokles'e sunulmuş olsa da, O demokratik eğilimleri nedeniyle bunu reddetmiştir. 

Empedokles, bilgisinin doğal güçleri denetlemek için anahtar olduğunu, bilgisiyle insanların rüzgarları durdurabileceğini, yağmur yağdırabileceğini ve hatta ölüleri Hades ülkesinden geri getirebileceğini ileri sürmüştür. Bu düşünceleri nedeniyle kendisinin büyücü olduğu söylentisi ortaya çıkmıştır. Sadece kuramlarla değil aynı zamanda pratikle de ilgilidir. Bir kenti kasıp kavuran veba salgınını, o kenti çevreleyen bataklıkları kurutarak önlemiştir. Doğduğu kent olan Agrigentum'un havasını sağlıklı kılmak amacıyla, kuzey rüzgarına yol açabilmek için şehri kuzeyden çevreleyen kayaları parçalatmıştır. 

Empedokles Parmenides'ten sonra düşüncelerini şiir şeklinde ifade eden ikinci önemli düşünürdür. Kendisinden sonra aynı şekli yine kendisinin bir hayranı olan Romalı Lucretius (MÖ 1. yüzyıl) devam ettirecektir. 

Ölüm yeri ve şekliyle ilgili olarak ise farklı rivayetler vardır. Bir rivayete göre Etna Yanardağı'na atlayarak hayatına son vermiştir. Başka bir rivayete göre ise 60 yaşlarında iken Yunanistan'da Peloponnesos'ta normal bir şekilde ölmüştür.

Empedokles'in bugün elimizde bulunan iki şiirinin yanında bazı başka şiirleri olduğu da söylenmektedir. Ancak bu diğer şiirlerinden herhangi bir parça mevcut değildir. Doğa Üzerine ve Arınmalar adlı bu iki şiirin asılları toplamının yaklaşık 5000 mısradan oluştukları tahmin edilmektedir. Doğa Üzerine adlı şiirin yaklaşık 2000 dizeden meydana geldiği tahmin edilir. Bu dizelerden yaklaşık 350 mısra ve parçacık günümüze kalmıştır.

Doğa Üzerine adlı yapıtında Empedokles'in özgünlüğünü gösteren iki önemli düşüncesi vardır: 
Bunların ilki, temel öğenin birden fazla olduğunu kabul etmesidir. Kendisinden önceki düşünürlerin öne sürdüğü temel öğeler su, hava ve ateşti. Empedokles ise bunlara bir de toprak öğesini eklemiştir. Bu dört öğe baştan beri vardır. Bunlar ne değişir ne de yok olur, yani başlangıcı ve sonu yoktur. Evrende bunların miktarları hep aynı kalır. Her şey bu dört öğenin belirli birleşmelerinden oluşur.
İkinci özgün düşüncesi ise bu temel öğelerin birleşip ayrılması için bir hareket ettirici güç olması gerektiğidir. Empedokles bu gücü sevgi ve nefret olarak açıklamıştır. Sevgi, öğeleri birleştirir, nefret ise bunları birbirinden ayırır. Bunun yanında Empedokles, var olan bir şeyin yok olmasının veya yokluktan bir şeyin meydana gelmesinin imkânsız olduğunu; evrenin de bu şekilde oluştuğunu söyler. Başlangıçta sevginin etkisiyle bütün öğeler birbirine karışmış durumdadır. Nefretin küre şeklindeki evrene yaklaşmasıyla bir girdap, çevrinti hareketi oluşur ve bu öğeler birbirlerinden ayrılırlar. 

Güneş ve ay tutulması konusunda doğru bir gözlem yapmış, ayın ışıgını güneşten aldığını anlamıştır. Deriden yapılan solunumu açıklamıştır. Hayvanların nasıl ortaya çıktıklarıyla ilgili kuramı vardır. Algının nasıl meydana geldiğini, gözü ve görmenin nasıl olduğunu da açıklamıştır. Ruh göçüne inanır...

Kanın, insan hayatının ana taşıyıcısı ve düşünmenin merkezi olduğunu söyler. Empedokles'e göre temel öğeler kanda, en olgun biçimde bir araya gelmiştir. İnsanın tüm yetenekleri ise bu karışımın olgunluğuna bağlıdır...

Empedokles'in kendisinden sonra gelen düşünürler arasında özellikle Aristoteles üzerinde etkisi olmuştur.

kopyala-yapıştır kaynak: tr.wikipedia.org


20 Ekim 2015 Salı

ARISTOTELES (Aristo; MÖ. 384 - 322)


Aristoteles (Aristo Yunanca: Ἀριστοτέλης Aristotelēs; MÖ. 384 - 322) 
Antik Yunan filozof. 
Aritoteles adının Türk Dil Kurumu'nun yabancı özel adların yazılışı kuralına göre Arapça ve Farsça eserlerden yapılan çeviriler ile Türkçeye yerleştiği Aristo şeklinde yazılması önerilse de her iki ad da Türkçe akademik kaynaklarda yaygın olarak kullanılmaktadır.

Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri olarak görülür. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.

Aristoteles, Ege Denizi'nin kuzeyinde bulunan Stageria'da doğmuştur. O dönemde, Stageria'da İyon kültürü egemendir ve Makedonyalı'ların buraları istila etmeleri bile bu durumu değiştirmemiştir. Bu nedenle Aristoteles'e bir İyonya filozofu denilebilir. 

Annesi hakkında adından başka hiçbir şey bilinmemektedir; babası Nicomaihos, hekimdir ve Makedon Kral Amyntus'un (M.Ö. 393-370) hekimliğine getirildiğinde, ailesi ile birlikte Stageria'dan Makedonya'nın başkentine taşınmıştır. Aristoteles burada öğrenim görmüş ve savaş yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler ve deneyimler edinmişti. Bir taraftan İyon ve diğer taraftan Makedonya etkileriyle biçimlenmiş ve gençliğinde, ilgisini daha çok tıp üzerinde yoğunlaştırmıştı. 17 yaşına geldiğinde öğrenimini tamamlaması için Atina'ya gönderilen Aristoteles, hayatının 20 yılını (M.Ö. 367-347) burada geçirdi. Atina'ya gelir gelmez, Platon'un öğrencisi olarak Akademia'ya girdi ve hocasının ölümüne kadar burada kaldı. Platon, sürekli olarak çekiştiği bu değerli öğrencisinin zekasına ve enerjisine hayran kalmış ve ona Yunanca'da akıl anlamına gelen Nous adını vermişti. Atina'da kaldığı süre içerisinde Aristoteles, başka hocaları da izledi ve Agora'da politik dersler aldı. 

Platon MÖ 347'de öldüğünde, Akademeia'nın başına ardılı olarak yeğeni Spevsippos'u atamıştır. Antik Çağ'dan itibaren yaşamöyküsü yazarları Platon'un bu seçiminin Aristoteles'in Akademeia'yı terk etmesinin asıl nedeni olarak görürler. Aristoteles'in en azından Spevsippos'a karşı kalıcı bir garez duyduğunu biliyoruz. Aynı yıl, belki de ustasının teşvikiyle, Platon'un öğrencisi Xenocrates ve daha sonra halefi olacak bitki biyologu Theophrastus ile bugün Biga Yarımadası olarak anılan Troas bölgesindeki Assos kentine gider. Orada Atarneus Tiranı Hermias'ın siyasî danışmanı ve dostu olur. Aynı esnada, özgünlüğünü daha o zamandan belli eden bir okul kurar. Bu okuldaki girişimleri arasında yaşambilim üzerine çalışmaları yer alır. 345-344 yıllarında, belki de Theophrastos'un daveti üzerine, komşu Lesbos (Midilli) adasının Doğu kıyısındaki Mytilene (Midilli) kentine varır. 343'te Pella'daki (Bugün Ayii Apostili) Kral Makedonyalı Philippos'un sarayına, oğlu İskender'in eğitimini üstlenmek üzere çağırılır. 341 yılında Perslerin eline düşen Hermias'ın feci sonunu Pella'da öğrenir, anısına bir ağıt düzer. Gerek Pella'da ikamet ettiği sekiz senelik dönem, gerek eğitmenlik vazifesinin içeriği hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Philippos'un ölümüyle MÖ. 335'te İskender tahta geçer. Aristoteles Atina'ya dönüp Akademeia'ya rakip olacak 
Başka bir okul kurmaya karar verdi ve bu maksatla kentin batısında bulunan ve Apollon Lyceios'un (Kurt Tanrı) anısına ayrılmış olan ormanlık alanı seçti. İşte bugün de kullanmakta olduğumuz Lise adı, bu Lyceios'tan gelmektedir. 
Lyceum (Bilinen ilk lise olarak kabul edildiği gibi bu günkü Lise kelimesinin de atasıdır) ya da diğer adıyla Peripatos'u (öğrencileriyle içinde dolaşarak tartıştıkları bir tür çevresi sütunlarla çevrili avlu ya da galeri) kurar. Lyceumlulara verilen Peripatetikoi adı buradan geliyor. Burada on iki sene ders verir. MÖ. 323'te Büyük İskender'in bir Asya seferi esnasında ölmesi üzerine Atina'da Makedon karşıtı bir tepki dalgası peydah olduğu vakit, aslında Makedonculuk zannı taşıyan Aristoteles'e karşı, dine saygısızlık davası açılması söz konusu olur. Bir ölümlüyü "Hermias"ı anısına bir ilâhi yazarak ölümsüzleştirmekle itham edilir. Bunun üzerine Aristoteles, Sokrates'in yazgısını paylaşmak yerine Atina'yı terk etmeyi seçer: kendi deyişiyle, Atinalılar'a "felsefeye karşı ikinci bir suç işlemeleri" fırsatını tanımak istemez. Annesinin memleketi olan Eğriboz (Evboia) adasındaki Helke'ye (Khalkis) sığınır. Ertesi yıl MÖ. 322'de, altmış üç yaşında hayatını kaybeder.

Aristoteles'in Metodolojisi (yöntembilimi):
Aristoteles felsefeyi özler üzerinden tanımlar. Felsefeyi, "varolanın evrensel özünün bilimi" olarak tanımlar. Platon ise felsefeyi "idea'ların bilimi" olarak tanımlamıştır. Platon'a göre "idea"lar varolanın temelidir. Hem Platon hem de öğrencisi Aristoteles, felsefeyi evrensel (tümel: bütüne ait olan) olanın bilgisi olarak görürler; ancak Aristoteles evrensel olanı (tümel: bütüne ait olan) varolanlar (tikel: 'az'a ait olan) içinde bulup buna öz derken, Platon evrenseli varolan nesnelerin dışındaki 'idea'larda görmüştür. Aristoteles için felsefi metod, varolan tikel fenomenlerden çıkarak, onları aşıp, özlerin bilgisine varmak olarak tanımlanabilir. Platon için ise felsefi metod, evrensel idea'ların bilgisinden yola çıkarak bu idea'ların dünyadaki kusurlu taklitlerini yorumlamak olarak görülür. Aristoteles'in terminolojisinde doğa felsefesi terimi doğal fenomenlerin (Hareket, ışık, fizik kuralları gibi) incelenmesi için kullanılır. 
Yüzyıllar sonra bu konular bilimsel yöntemle incelenerek modern bilimin temelini oluşturacaktır. 

Aristoteles, felsefeyi metafizikten ayrı bir alan olarak görür. Daha geniş bir anlamda, Aristoteles felsefeyi akıl yürütme ve bilim ile bir görür. Ancak Aristoteles bilim derken bunu bugün bizim anladığımızdan farklı anlamda kullanır. "Bütün bilimler (dianoia: düşünce) ya pratiktir, ya poetik (şiire özgü) ya da teorik ()" derken pratik bilim olarak etik ve politikayı, poetik olarak şiir ve güzel sanatların incelenmesini, teorik bilimlerle de fizik, matematik ve metafiziği kasdeder. Daha kesin bir anlamda felsefe tanımı yaparak, Aristoteles felsefeyi "maddi olmayan varlığın bilgisi" olarak tanımlar. Buna "ilk felsefe" der. Mantık, ya da Aristoteles'in kullandığı terimle Analitik (çözümleyici-çözümlemeli), felsefe için öğrenilmesi gereken bir temel oluşturur. Böylece Aristoteles felsefesinin bölümleri şu şekilde oluşur:
1. Mantık: Aristoteles’ten önceki felsefede ilkin doğa, sonra insanla ilgili pratik sorunlar araştırılmış, Platon bunlara bir de dialektiki (idea öğretisi, metafizik) katmıştı. Böylece beliren üç sorun alanının başına, Aristoteles şimdi yeni bir bilimi koyar: mantık (Logikos: akıl yürütme). O'na göre, bu üç alanda incelemelere girişmeden önce, bilimin ne olduğu ve yapısı üzerinde bir araştırma, bilimsel düşüncenin formları ve kanunları üzerinde bir öğreti gerektir. Aristoteles bu başlangıç denemelerini mantığında bir sistem halinde işleyip geliştirmiştir. Bundan dolayı O'na "mantığın kurucusu" denir. 
2. Teorik Felsefe (fizik, matematik ve metafizik)  
3. Pratik Felsefe (etik ve politika)  
4. Poetik Felsefe (şiir ve güzel sanatların incelenmesi) 


Çalışmaları: 
Aristoteles'in matematik bilgisi araştırmalarına yeterli olacak düzeydeydi. Bilimleri matematik, fizik ve metafizik olarak üç bölüme ayırırken, Platon gibi, matematiğe (yani aritmetik, geometri, astronomi ve müzik bilimlerine) öncelik tanımıştı; ancak uygulamalı matematikle ilgilenmiyordu. "Eşit şeylerden eşit şeyler çıkarılırsa, kalanlar eşittir." veya "Bir şey aynı anda hem var hem de yok olamaz (üçüncü durumun olanaksızlığı ilkesi)" gibi aksiyomların bütün bilimler için ortak olduğunu, postülaların ise sadece belirli bir bilimin kuruluşunda görev yaptığını söyleyerek, aksiyom ile postüla arasındaki farklılığa işaret etmişti. Aristoteles'in, süreklilik ve sonsuzluk hakkında yapmış olduğu temkinli tartışmalar, matematik tarihi açısından oldukça önemlidir. Sonsuzluğun gerçek olarak değil, gizil olarak varolduğunu kabul etmiştir. Bu temel sorunlar üzerindeki görüşleri, daha sonra Archimedes (matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendis Arşimet (MÖ 287- 212)) ve Pergeli matematikçi Apollonius (MÖ 262-190) tarafından yeniden işlenip değerlendirilecektir. 

Aristoteles, astronomiye ilişkin görüşlerini Fizik (Physica 18 cilt) ve Metafizik (Metaphysica) adlı yapıtlarında açıklamıştır. Bunun nedeni, astronomi ile fiziği birbirinden ayırmanın olanaksız olduğunu düşünmesidir. Aristoteles'e göre, küre en mükemmel biçim olduğu için, evren küreseldir ve bir kürenin merkezi olduğu için evren sonludur. Yer evrenin merkezinde bulunur ve bu yüzden, evrenin merkezi aynı zamanda Yer'in de merkezidir. Bir tek evren vardır ve bu evren her yeri doldurur; bu nedenle evren-ötesi veya evren-dışı yoktur. Ay, Güneş ve gezegenlerin devinimlerini anlamlandırmak için Knidoslu gökbilimci filozof Eudoxos (M.Ö 406-355)'un ortak merkezli küreler sistemini kabul etmiştir. 

Acaba Aristoteles bu kürelerin gerçekten varolduğuna inanıyor muydu? 
Elimizde buna ilişkin kesin bir kanıt bulunmamakla birlikte, geometrik yaklaşımı mekanik yaklaşıma dönüştürmüş olması, inandığı yönündeki görüşü güçlendirmektedir. De Caelo'da (Gökler Üzerine) yapmış olduğu en son belirlemelere göre, en dışta bulunan Yıldızlar Küresi, yani evreni harekete getiren ilk hareket ettirici, aynı zamanda en yüksek tanrıdır. Metafizik'te ise, Yıldızlar Küresi'nin ötesinde, sevenin sevileni etkilediği gibi gökyüzü hareketlerini etkileyen, hareketsiz bir hareket ettiricinin bulunduğunu söylemiştir. Öyleyse Aristoteles, yalnızca gökcisimlerinin tanrısal bir doğaya sahip olduğuna inanmakla kalmamakta, onların canlı varlıklar olduğunu da kabul etmektedir. Bu evrenbilimsel kuram, Fârâbî ve İbn Sinâ gibi Ortaçağ İslâm Dünyası'nın önde gelen filozofları tarafından da benimsenecek ve Kuran-ı Kerim'de tasvir edilen Tanrı ve Evren anlayışıyla uzlaştırılmaya çalışılacaktır. 

Aristoteles'e göre, Evren, Ayüstü ve Ayaltı Evren olmak üzere ikiye ayrılır: Yer'den Ay'a kadar olan kısım, Ayaltı Evren'i, Ay'dan Yıldızlar Küresi'ne kadar olan kısım ise Ayüstü Evren'i oluşturur. Bu iki evren yapı bakımından çok farklıdır. Ayüstü Evren ve burada yer alan gökcisimleri, eterden oluşmuştur; eterin, mükemmel doğası, Ayüstü Evren'e ezelî ve ebedî bir mükemmellik sağlar. Buna karşılık, Ayaltı Evren, her türlü değişimin, oluş ve bozuluşun yer aldığı bir evrendir. Burası, ağılıklarına göre, Yer'in merkezinden yukarıya doğru sıralanan dört temel öğeden, yani toprak, su, hava ve ateşten oluşmuştur: toprak, diğer üç öğeye nispetle daha ağır olduğu için, en altta; ateş ise daha hafif olduğu için, en üstte bulunur. Aristoteles'e göre, bu öğeler, kuru ve yaş ile sıcak ve soğuk gibi birbirlerine karşıt dört niteliğin bireşiminden oluşmuştur. 

Varlık biçimlerinin mükemmel olmaları veya olmamaları da Yer'in merkezine olan uzaklıklarına göre değişir. Bir varlık Yer'e ne kadar uzaksa, o kadar mükemmeldir. Bundan ötürü, merkezde bulunan Yer mükemmel olmadığı halde, merkeze en uzakta bulunan "Yıldızlar Küresi" mükemmeldir. Bu mükemmel küre, aynı zamanda Tanrı, yani ilk hareket ettiricidir. 

Yapıları farklı olan bu iki evrende, farklı fizik kanunları geçerlidir. "Ayüstü Evren"de bulunan gökcisimleri, taşıyıcı kürelere yapışık oldukları için düzgün dairesel yörüngeler çizerler. 
Her tür değişimin yer aldığı "Ayaltı Evren"de ise birbirinden farklı iki tür hareket söz konusudur. Bunlardan birisi doğal, diğeri ise zorunlu harekettir. Zorunlu hareket, bu evrendeki bir nesnenin, örneğin bir taşın, kuvvet uygulanarak doğal yerinden, uzaklaştırılması sonucu oluşan harekettir. Bu harekette uygulanan kuvvet ortadan kaldırıldığında, hareket de ortadan kalkar ve bu defa nesne, ağır olması dolayısıyla, doğal yerine doğru düşer. İşte nesnelerin doğal yerlerine varmak için yaptıkları bu harekete de doğal hareket denir. Doğal harekette, kuvvet nesnenin ağırlığıdır. Aristoteles'e göre, iki tür zorunlu hareket vardır. Hareketi sağlayan kuvvet, bir cisim üzerindeki etkisini, cismin hareketinin her anında sürdürüyorsa, buna sürekli zorunlu hareket, ilk hareketi verdikten sonra kesiliyorsa, buna da süreksiz zorunlu hareket denir. 
Ama Aristoteles, kuvvet olmaksızın hareketin de olamayacağına inandığından, (mesela bir taşın fırlatılmasında olduğu gibi) süreksiz zorunlu hareketin oluşabilmesi için, hareket ettiren kuvvetin, ilk hareketin verilmesinden sonra, cismi ileten ortama geçtiği düşüncesini benimsemek zorunda kalmıştır. Ancak Aristoteles'e göre, fırlatılan bir cismin hızı (v), bu cisme uygulanan kuvvetin miktarı (f) ile doğru, cismin içinde bulunduğu ortamın yoğunluğu (d=direnç) ile ters orantılıdır ve v=f:d ve eğer f=a (ağırlık) olursa, v = a:d biçiminde ifade edilebilir. 
Aristoteles'in ulaşmış olduğu bu sonuç sonraları iki açıdan eleştirilmiştir: 
1. Ortamın direnci, sıfır olduğunda hız sonsuz olacaktır; oysa Aristoteles sonsuz hızı kabul etmez. Kuvvetin dirence eşit olduğu durumda da, Aristoteles'e göre hareket olmaz. Oysa, bu durumda formülden çıkan sonuç 1'dir ve bu hareketin olduğunu gösterir. 
2. Hareketi olanaklı kılan ortam, bir taraftan cismi iletirken diğer taraftan durdurur. Oysa bir şeyin aynı anda iki karşıt niteliğe sahip olması olanaklı değildir. 

Aristoteles'in oluşturduğu bu fizik ve evren görüşü kendisinden sonra az çok değişime uğramışsa da uzun yıllar egemen olmuş ve Galileo'nun yaptığı çalışmalarla geçersiz hale getirilmiştir. Aristoteles'ten önce de hayvanlar üzerinde araştırmalar yapan bilginler vardı; ama zoolojinin, yani hayvanbiliminin kurucusu Aristoteles olmuştur. Aristoteles, hayvanlar üzerinde yapmış olduğu gözlemlerden çıkarmış olduğu bulguları, Historia Animalium (ya da De anima) (Hayvanlar Üzerine Araştırmalar), De Partibus Animalium (Hayvan Bedeninin Bölümleri Üzerine), De Motu Animalium (Hayvanların Hareketi Üzerine), De Incessu Animalium (Hayvanların Yürüyüşü Üzerine), Parva Naturalia (Doğa Üzerine Notlar) ve De Generatione Animalium (Hayvanların Oluşumu Üzerine) başlıklı eserlerinde topluyor.

Aristoteles, çalışmaları sırasında karşılaştırma yöntemini izlemiş ve bulguları belirlerken benzerliklerden ve farklılıklardan yararlanmıştır. Hayvanları, yaşamış oldukları çevre içerisinde inceleyen Aristoteles, Plinius'tan oldukça farklı bir tutum içerisindedir; sadece gözlem sonuçlarından yararlanmış ve önceki yapıtlardan derlemiş olduğu bulguları, kendi gözlemleri ile denetlemeyi ihmal etmemiştir. Rivayetlere güvenmemiş ve fil gibi, çok iyi tanımadığı hayvanlardan asla söz etmemiştir. 
Hayvanları, kırmızı kan içerenler ve içermeyenler olmak üzere iki sınıfa taksim etmiştir:
I. Kırmızı Kanlı Olanlar (Sanguineous) 
a. Doğuran dört ayaklılar; bütün memeli hayvanlar bu guruba girmektedir; bunlara yarasalar ve yunuslar da dahildir. 
b. Yumurtlayan dört ayaklılar; bunlara kertenkele, kaplumbağa ve timsah dahildir. 
c. Kuşlar ayaklarına göre sekiz alt gruba ayrılmıştır. Bu sınıflama onların ayak şekillerine ve beslenmelerine dayanılarak yapılmıştır. 
d. Balıklar ise iskeletlerine göre iki kısma ayrılmıştır: Kemik iskeletliler ve kıkırdak iskeletliler. 

II. Kırmızı Kanlı Olmayanlar (Anaima) 
a. Yumuşak vücutlu omurgasızlar. 
b. Bir dış iskeletle kaplı olan yumuşak omurgasızlar. 
c. Sert bir dış kabukla kaplı yumuşak omurgasızlar. 
d. Böcekler; bunlar da sekiz kısma bölünmüştür. 
Aristoteles, buradaki sekiz gruptan her birine kapsamlı cins (genus) ve onların alt bölümlerine ise cins veya tür adını vermiştir.

• Aristoteles'in Mantık Yazıları:
Organon (Yunanca: Ὄργανον, anlamı: alet, araç, organ), Aristoteles'in 6 ciltlik klasik mantık üzerine olan kitap serisi. Organon ismi daha sonraları Aristo'nun izleyicileri olan Peripatetik'ler (Peripatetik: Aristoteles'in yorumcularına verilen isim) tarafından verilmiştir. 
1. Kategoriler (Categoriae): Kategoriler ya da Yüklemler Aristoteles'in Organon adı altında derlenen mantık ile ilgili metinlerinden biridir. Eser 15 bölümden oluşan kısa bir metindir. Metin eş-adlılık, ortak-adlılık ve yan-adlılık tanımlamalarıyla başlayarak, tasımda kullanılması amaçlanan terim türlerinin özelliklerini inceler.
2. Önermeler Üzerine (Perihermenias)Aristo burda 14 başlıkta önermeleri açıklamaya çalışır. Önermelerin doğru veya yanlış sonucu veren ifade biçimleri olduğunu ve önermelerin hiçbir sonuç vermeyen (istekler gibi) ifade biçimlerinden nasıl ayrılacağını açıklar. Özellikle karşıt önerme çiftleri belirlemeye çalışır. Olumlu, olumsuz, genel ve özel önermeler arasındaki ilişkileri açıklar. Bu metin Aristo'nun dil felsefesine en önemli katkılarından biridir.
3. Birinci Analitikler (Analytica Priora): Aristo'nun kıyas yöntemi bu eserde açıklanır. İki gözlem ya da bilgiden nasıl bir tümevarımsal sonuç çıkarılabileceği ve geçerli kıyas biçimlerinin neler olduğu açıklanır. 
4. İkinci Analitikler (Analytica Posteriora): Aristo, birinci analitiklerde temellendirmenin salt formel yanını, yani kıyası incelerken, önermelerin gerçeklik konusundaki bilgisel değerleri ile ilgilenmez. İkinci Analitikler bilginin temel öğelerine değinerek bu yanlara da girer. Tanımlama, bilimsel bilgi ve kanıtlama gibi konularla bu eserinde uğraşır. Farabi'ye göre bu eserde ele alınan Burhan (kanıtlama) mantık felsefesindeki en üst ve önemli yeri oluşturur.
5. Topikler (Topica): Bu eser diyalektik akıl yürütme ile ilgilidir. Geçerli argümanlar oluşturma, mutlak olandan çok olası sonuç çıkarmalar gibi konularla ilgilenir. İslam felsefesinde ise Cedel adıyla anılır. Buradaki akıl yürütmeler genel kabul görmüş fikirlerden yol çıkarak yapılan akıl yürütmelerdir. Topiklerde ele alınan 5 meşhur kavram vardır. (Bunları "Kategoriler"de işlenen 10 kategori ile karıştırmamak gerekir.) Bunlar; horos (tanım), genos (cins), diaphora (fark), idion (özellik), sumbebekos (ilinti).
6. Sofistik Deliller (Peri Sophistikon Elegkhon): Mantıksal safsatalar üzerinde durur ve Aristo'nun diğer bir eseri olan Retorik'e bir geçiş yapma olanağı sağlar. "İkinci Analitikler"de işlenen kanıtlama "Sofistik Deliller" ve "Retorik" için bir uygulama alanı tespit eder.

Aristoteles'in Doğa Yazıları: 
— Evren Üzerine (De Mundo) 
— Fizik (Physica - 8 cilt) 
— Gökyüzü Üzerine (De Caelo - 4 cilt) 
— Metoroloji Üzerine (Meteorologica - 4 cilt) 
— Ruh Üzerine (De Anima - 3 cilt) 
— Kısa Doğa Yazıları (Parva Naturalia) 
     • Duyular Üzerine (De sensu et sensibilibus)
     • Bellek ve Anılar Üzerine (De Memoria et Reminiscentia)
     • Uyku ve Uyanıklık Üzerine (De Somno et Vigilia)
     • Düşler Üzerine (De Insomniis)
     • Uykuda Kehanet Üzerine (De Divinatione per Somnum)
     • Uzun ve Kısa Hayat  (De Longitudine et Brevitate Vitae)
     • Gençlik ve İhtiyarlık Üstüne (De Iuventate et Senectute)
     • Yaşam ve Ölüm Üzerine (De Vita et Morte)
     • Nefes Alma Üzerine (De Respiratione)
— Hayvanların Tarihi Üzerine (Historia Animalium - 10 cilt) 
— Hayvanların Kısımları Üzerine (De Partibus Animalium - 4 cilt) 
— Hayvanların Hareketi Üzerine (De Motu Animalium) 
— Hayvanların Gelişimi Üzerine (De Incessu Animalium - 10 cilt) 
— Hayvanların Oluşumu Üzerine (De Generatione Animalium) 
— İkincil Yazılar (Opera Minora) 
     • Renkler Üzerine (De Coloribus)
     • Duyulan Şeyler (De Audibilibus)
     • Fizyognomikler (Physiognomonica)
     • Bitkiler Üzerine (De Plantis)
     • Muhteşem Duyumlar (De Mirabilibus Auscultationibus)
     • Mekanik (Mechanica) 
     • Görünmez Çizgiler Üzerine (De Lineis Insecabilibus)
     • Rüzgârların Yerleri ve Adları (Ventorum Situs)
     • Melissos, Ksenofanes ve Gorgias Üzerine 
— Sorunlar (Problemata)
— Doğa Cetveli (Scala Naturae)

Fiziksonrası-Varlıkbilim Yazıları:
Metafizik (Metaphysica - 12 cilt)

Etik ve Politika Üzerine Yazıları:
— Ekonomi (Oeconomica - 2 cilt) 
— Büyük Etik (Magna Moralia - 2 cilt) 
— Nikomakhos Etiği (Ethica Nicomachea - 10 cilt) 
— Atinalı'ların Anayasası (Athenaion Politeia) 
— Eudemos Etiği (Ethica Eudemia - 7 cilt) 
— Erdemler ve Erdemsizlikler Üzerine (De Virtutibus et Vitiis Libellus) 
— Politika (Politica - 9 cilt) 

Estetik Üzerine Yazıları:  
— İskender'e Retorik (Rhetorica ad Alexandrum)
— Retorik (Ars Rhetorica - 3 cilt) 
— Şiir (Ars Poetica)
kopyala-yapıştır kaynak: derleme-toplama... çok fazla link vardı... ipin ucunu kaçırdım!