31 Ağustos 2015 Pazartesi

SİNEMADA ÜÇLEMELER - 7. Fransız film yönetmeni Jean Cocteau'nun "ORFİK ÜÇLEME"si


BİR ŞAİRİN KANI  -  "Le Sang d'un poète"
deneysel fantastik drama 
(1930 - Fransa)  -  IMDb: 7,5 (1 ödül) 
Yönetmen + Senaryo: Jean Cocteau
Film, birinci ve ikinci Dünya Savaşları arasında kalan dönemde, özellikle de Fransa'da filizlenen öncü sinema'nın (avangart sinema) en belirgin örneklerinden biridir ve bu anlamda tarihi bir önemi vardır. Bu orta metrajlı (55 dakika) filmin siyah beyaz görüntülerini Georges Périnal çekmiş, kostüm tasarımını ise devrin ünlü modacısı Coco Chanel yapmıştır. Kurgusu da bizzat Jean Cocteau tarafından yapılan filmin müziğini Georges Auric bestelemiştir.
Orfe efsanesinden ve Jean Cocteau'nun kendi hayatından izler taşıyan "Bir Şairin Kanı" kamaşık ve rüyayı andıran bir yapıya sahiptir. Yönetmenliğinin yanı sıra bir şair, romancı, oyun yazarı ve ressam olan Jean Cocteau, şiirde kelimelerle yapılan sanatın sinemada da görüntüler aracılığı ile yaratılabileceğini, sinemanın teknik altyapı olarak buna çok uygun olduğunu söylüyordu.
Alışılageldik bir öykü akışı bulunmayan film seyirciyi sürekli şaşırtan sürrealist imgelerle dolu dört ana bölüme ayrılmıştır. Cocteau başrol oyuncusunu görsel metafor ve simgelerle dolu gerçeküstü düşsel bir yolculuğa çıkartır. Filmin hemen başındaki yazılar şöyle başlar:
« "Her şiir bir hanedan arması gibidir, şifrelerinin çözülmeleri gerekir (....) Yazar, bu alegoriler topluluğunu, anlaşılmamış ressamlar Pisanello, Paolo Uccello, Piero della Francesca ve Andrea del Castagno'nın anısına ithaf etmektedir" »
Birinci bölüm: Yaralı el veya bir ozanın yara izleri
Genç şair atölyesinde tuvale bir yüz resmi çiziktirirken resmin dudakları hareketlenir ve şairin avucuna yapışır, şair elini odada bulunan bir kadın heykelinin yüzüne sürünce de dudaklar heykelin yüzüne geçer. Ağız sürekli hareket eder ve bir şeyler mırıldanır.
İkinci bölüm: Duvarların kulağı var mı?
Heykel şairden odanın duvarındaki büyük aynanın içine girmesini ister, şair de bunu yapar ve içine daldığı aynanın karanlığından sonra kendini bir otelin koridorlarında bulur. Otel koridorlarında duvara yapışmış gibi sürünerek ilerleyen şair (çünkü Cocteau duvarları yere çizdirmiş ve çekimi öyle yapmıştır, yer çekiminin etkisiyle aktör duvara yapışık gibi durmaktadır) sırayla odaların anahtar deliklerinden içeriye bakar ve her bir odada tuhaf olaylara şahit olur. Odalardan birinde duvara ve tavana yapışık bir kız çocuğu, bir diğerinde bir hermafrodit vardır. Başka bir odada da afyon içilmektedir. Koridorun sonuna ulaştığında bir el kendisine bir tabanca uzatır, şair bu silahla kendi kafasına ateş eder ama ölmez. Atölyesine döner, heykeli parçalar ve kendisi de avludaki bir heykele dönüşür. 
Üçüncü bölüm: Kartopu savaşı 
Bir grup okul çocuğu heykelin bulunduğu avluda kartopu savaşı yaparlar. Bu kargaşada heykel tahrip olur ve çocuklardan biri kafasına isabet eden kartopuyla ağır yaralanır (belki de ölür).  
Dördüncü bölüm: Ev sahibinin kutsal değerlere saygısızlığı  
Son bölümde kapalı avlu bir sahne görünümünü almıştır. Etraftaki evlerin balkonları tiyatro localarına benzemiştir ve asiller bu balkon localarında şık giyinmiş bir halde oturmaktadırlar. Avluda ise düşmüş olan çocuk hala yerde yatmaktadır ve hemen yanı başındaki masada şair ve bir kadın iskambil oynamaktadırlar. Kadın, şaire 'Kupa asın yoksa kaybedersin' der, bunun üzerine şair hileye başvurarak bu kağıdı ölü çocuğun ceketinin cebinden çıkartıp alır. Yandaki evlerden birinden çocuğun siyah derili koruyucu meleği çıplak olarak ortaya çıkar, çocuğun üstünü örter ve kupa asını şairden alarak çocukla birlikte kaybolur, şairin hilesini açık etmiştir. Şairin kalp atışları yüksek seste duyulur (bunlar Cocteau'nun kendi kalp atışlarının kaydıdır) Oyunu kaybeden şair cebinden çıkardığı tabancayı başına dayar ve ateşler. Silah sesi duyulmaz ama masaya düşen başı kanar. Localardakiler bu intiharı coşkuyla alkışlarlar. Kadın bir heykele dönüşür, yürür gider. Baştaki heykelin o olduğu anlaşılır.



ORFE  -  "Orphèe" 
deneysel fantastik drama 
(1950 - Fransa)  -  IMDb: 8,1 
Yönetmen + Senaryo: Jean Cocteau 
Alegorilerle bezeli filmde, Orfe mitine dayanan şiirsel bir aşk öyküsü anlatılır. Antik Yunan Mitolojisi'nde anlatılan söylenceler, "doğaüstü" ile harmanlanarak gerilimli bir üslupla 1950'lerin Paris'ine taşınmış. Filmleri adeta birer rüyayı andıran Cocteau'nun bu filmindeki başkarakteri Orphée'nin, aslında Cocteau'nun ta kendisi olduğu, bu nedenle filmin bir bakıma "şifreli bir otobiyografi" olduğu iddia edilmiş. Filmde Orphée rolünü oynayan Jean Marais, eşcinsel olduğu bilinen Cocteau'nun gerçek hayattaki sevgilisiymiş ve yönetmen birçok filminde daha bu yakışıklı aktöre rol vermiş. 
Gözden düştüğü hissine kapılan orta yaşlı bir şair olan Orphée'nin küçümsediği genç rakibi bir trafik kazasında ölünce onun patroniçesi olan güzel Prenses Ölüm'le tanışır ve ondan çok etkilenir. Bu arada ihmal ettiği eşi Eurydice de benzer bir kazada ölünce Orphée, onu geri getirebilmek için ölüler diyarına 'iner' (tıpkı söylencede anlatıldığı gibi). Cocteau, öteki dünyaya geçiş kapıları olarak diğer filmlerinde olduğu gibi aynaları kullanır.


ORFE'NİN VASİYETİ  -  "Le Testament d'Orphèe" 
biyografi 
(1960 - Fransa)  -  IMDb: 7,3 
Yönetmen + Senaryo: Jean Cocteau 
Jean Cocteau, kariyerinin sonunda bu filmiyle tüm sanat yaşamını taçlandırırken Orfik Üçleme'yi de sonuçlandırır. Üçlemenin diğer filmlerindeki otobiyografik öğeler, "Orfe'nin Vasiyetnamesi"nde ciddi bir dönüşüme uğrar. Bu kez başrolde kendisini Jean Cocteau canlandırır. Orfe'deki kilit karakterlerden Cégèste'i yanına alan yönetmen, zamanı-mekanı olmayan bir yolculuğa çıkar. Özellikle üçlemenin ilk ayağı "Bir Şairin Kanı"nda vurgulanan sanatçı ve yaratımlarının arasındaki tuhaf ilişki, bu kez Cocteau ve eserlerinin arasındaki ilişkiye dönüşür. Başta Orfe olmak üzere önceki birçok eserine göndermelerle bezeli olan bu film, adından da anlaşıldığı üzere, Cocteau'nun belki yaşamına dair değil ama sanatına dair bir vasiyetnamedir.




Üçleme, "triloji" veya "üçlü yapıt" ...
Birbirinin devamı niteliğinde olan, birbiri ile karakterler veya konu açısından bağlantılı olan üç eserden oluşur. Genellikle edebiyat, sinema, video oyunu ve tiyatro alanlarında kullanılır.  Bu türdeki eserler bazen bir bütün, bazen de üç ayrı çalışma olarak kabul edilir.

Ben sinema tarihinde önemli yeri olan üçlemeleri öğütüyorum...