SOKRATES
Sokrates, Heykeltıraş Sophroniskos'un ve Ebe Fenarete'nin oğludur. İnsanlık tarihinin en saygın kişiliklerinden biri olarak tanınan Sokrates aslında bir sofisttir. Atina'da doğmuş ve iyi bir eğitim görmüştür. Babası, onu kendi mesleğinde, bir heykeltıraş olarak yetiştirmek istediği halde, Sokrates felsefeye ilgi duymuş. Meydanlarda, tiyatrolarda ve yollarda felsefî tartışmaların yapıldığı bir ortam içinde böyle bir istek doğal olmalı. Sokrates, aritmetik, geometri, astronomi ve politikaya ilişkin yeterli düzeyde bilgiye sahipti. Çok basit bir yaşam sürmüştü. Her ne kadar görüşlerinin çok etkili olduğu kabul edilmişse de, hiçbir yapıt kaleme almamıştır. Onu iki öğrencisi, Platon ve Ksenofanes'in yazdıklarından tanımaktayız.
Özel yaşamına ilişkin fazla bir şey bilinmemekle beraber Sokrates, Platon ve Ksenophon'un anlatımlarına göre kendisine üç çocuk veren Ksanthippi ile evlidir. Platon ve Ksenophon'un çizdiği portreye göre basık burunlu, patlak gözlü, sarkık dudaklı ve göbeklidir. Alçakgönüllü, alışkanlıkları ve felsefeden başka bir uğraşı olmadığı bilinen Sokrates, başta öğrencisi Platon olmak üzere Yunan gençleri üzerinde giderek taklit edilmeye varacak derecede yükselen bir etki yaratır. Hatta bu grup özentisini alaya almak için Aristophanes Kuşlar adlı komedyasında bir terim icat eder. Bu terim Esokraton'dur. Esokraton'lar "sokrates özentileri" O'nun gibi yalın ayak yürürler, uzun saçlı olurlar, açlık çekerler, Sokrateslik taslarlar.
Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, öncelikle ruh kavramını açıklamış olmasından kaynaklanır. O'na göre bilinçli ve ahlâki kişiliğin bulunduğu yer ruhtur. Felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlâki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates, aynı zamanda ilk etik (ahlak) teorisinin kurucusudur. Onun etiğinin en temel tezi ya da önermesi, bir insanın en önemli faaliyetinin ruhuna gereken özeni göstermesi olduğu veya sorgulanmamış bir hayatın yaşanmaya değer olmadığı tezidir. Sokrates'in inancına göre, kişinin nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmemesi onun değersiz, ve dolayısıyla mutsuz bir yaşam sürmesiyle eşanlamlıdır. Ve Sokrates insanların bu soru üzerinde pek düşünmeden yaşadıklarını ima etmiştir. Çünkü insanlar başka insanların da bulunduğu ve toplum değerlerinin hakim olduğu bir dünyaya dahil olmuş durumdadırlar. Ne yapmaları neyin peşinden koşmaları ve nasıl yaşamaları gerektiğini onlara her zaman anne-babaları akrabaları, kısacası büyükleri söyler. İnsanlar toplumun ideallerini ve değerlerini olduğu gibi benimserler. İçinde bulunulan sosyal atmosfer neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğuyla, yani ahlâklılıkla ilgili birtakım fikirleri insanlara aktarır. Aynı sosyal atmosfer, ahlâklılıkla yakından ilişkili olan dini düşünceler ve bu arada kişisel hedeflerle ilgili beklentiler sergiler. Söz konusu sosyal koşullanma ya da toplumsallaşma süreci içinde, hemen tüm insanlar toplumun ideallerine gönüllü yazılır ve çevrenin beklentilerine uygun yaşar. İnsanların çoğu mesleklerini dahi, toplumun kutsadığı, ya da önemsediği alternatiflerin arasından seçer ve yaşantılarını böyle planlar. Dine de aynı şekilde yazılır ve iyi ya da ahlâklı yaşamı büyükleri gibi tanımlarlar. Kısacası, insanlar üyesi oldukları topluma ve bağlı bulundukları kültüre göre yaşarlar. İşte böyle bir yaşam, Sokrates'in «sorgulanmamış' dediği varoluşçuların 20. yüzyılda 'sahici olmayan yaşam' diyecekleri hayattır.
Ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Sokrates’in yaşamının en belirgin olaylarından biri M.Ö. 399 yılında hakkında açılan davadır. Platon'un Sokrates'in Savunması adlı eserinde anlattığı kadarıyla Sokrates, şehrin tanrılarına inanmamak onların yerine başka tanrılar koymak ve böylece gençliği zehirlemekle suçlanır. Sokrates bu suçlamalar sonucunda ölüme mahkûm edilir. Sokrates, yazılı bir kaynak bırakmamıştır. Yaşamı ve düşünceleri ile ilgili bilgiler Aristophanes gibi çağdaş yazarlar, Platon ve Ksenophon gibi ardıllarının yazdıkları ve Sokrates’in ölümünden on beş yıl sonra dünyaya gelen Aristoteles’in dolaylı anlatımlarıyla günümüze ulaşmıştır.