18 Ocak 2016 Pazartesi

Otomobil Düşleri "DAIMLER"


Gottlieb Daimler ve Wilhelm Maybach

Mühendis ve endüstri ürünleri tasarımcısı Gottlieb Daimler (1834-1900) ile iş ortağı Wilhelm Maybach'ın (1846-1929) hayalleri küçük hızla işleyen bir motor yapıp bunu herhangi bir lokomotife monte etmek olan iki mucitti. İkili 1885'te modern motorların habercisi bir tasarım yaptı ve arkasından iki tekerli bir bisiklete bunu uydurdular. 

Daimler Reitwagen (sürme araba) 1885

Bu, ilk motosiklet olarak bilinmektedir. Ertesi yıl icatlarını bir posta arabası'na ve bota uyguladılar. 


Daimler Motorkutsche (1886)

Daimler Motorboot 1886

1890'da, Daimler Motoren Gesellschaft'ı (DMG) kurdular. İlk otomobillerini 1892'de sattılar. 


VE MERCEDES DOĞAR 
1897 yılında Fransa'nın Nice kentinde yaşayan Avusturyalı tüccar ve Avusturya Nice Başkonsolosu Emil Jellinek, Daimler fabrikasını ziyaret ederek 4 silindir bir otomobil satın alır. Uluslararası finans dünyası ve aristokrasi ile iyi ilişkiler içinde olan Jellinek, Daimler otomobili ile Fransız Rivierası'nda büyük ilgi toplar. Daha sonra Jelinek 1899'da 23 beygir gücünde motorla donatılmış bir Daimler yarış otomobiline büyük kızı Mercedes'in adını vererek bu araçla Nice'de bir yarışa katılır ve birinci olur. Bu başarıdan sonra Jelinek, Daimler fabrikasına 36 otomobil sipariş verir ve bu araçların "Mercedes" adını taşımalarını şart koşar. Emil Jelinek'in elde ettiği satış başarısı üzerine Daimler, 1901 yılından itibaren ürettiği araçları "Mercedes" olarak adlandırmaya karar verir. 


Mercedes'in ilk logosu (1902)

Emil Jellinek Mercedes'i ile

Emil Jellinek, Mercedes’iyle elde ettiği zaferlerin ardından Haziran 1903'te soyadını Jellinek-Mercedes olarak değiştirmek için izin aldı. Bunun üzerine şöyle bir yorum da yapacaktı: "Bir babanın kızının adını alması herhalde ilk kez oluyordur".

Mercedes İspanyolca konuşulan ülkelerde çok kullanılan bir isimdir. Kelime olarak da Mars gezegeninin İspanyolca adıdır; lütuf ve zarafet anlamına da gelir. 23 Haziran 1902 tarihinde Mercedes marka adı olarak tescil edilir ve 26 Eylül 1902 tarihinden itibaren de kanunlarca koruma altına alınmıştır.

Daimler daha sonra hastalığa yakalanarak şirketten ayrıldı fakat deneyimlerini paylaşmak üzere hisse sahiplerinin ısrarlarıyla; 1893'te ayrıldığı şirkete 1894'te geri döndü. Maybach da şirketten ayrılmıştı fakat o da Daimler ile aynı zamanda işe geri döndü. 

Daimler, 1900'da hayata gözlerini yumdu ve Maybach DMG'den 1907 yılında ayrıldı. 1924'te, DMG yönetimi Karl Benz'in Benz & Cie. şirketiyle uzun dönemli bir ortaklık anlaşması imzaladı ve 1926'da bu iki şirket birleşerek Daimler-Benz AG adını aldı. Şirket şu anda Daimler AG'nin bir parçasıdır.



14 Ocak 2016 Perşembe

İlk Otomobil Düşleri Buharlı...

Otomobil sözcüğü Türkçe'ye, Yunanca autós (kendi) ve Latince mobilis (hareket eden) sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulan ve başka bir hayvan ya da araç tarafından itilmek ya da çekilmek yerine kendi kendine hareket eden araç anlamına gelen Fransızca automobile sözcüğünden geçmiştir.  

Otomobil tek bir kişi tarafından bulunmamıştır, yaklaşık yüzyıl boyunca dünyanın dört bir yanında ortaya çıkan buluşların bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Modern otomobilin ortaya çıkışının yaklaşık 100.000 patent alımı sonrasında gerçekleştiği tahmin edilmektedir.

Otomobilin tarihi 19. yüzyılda enerji kaynağı olarak buharın kullanılmasıyla başlar ve içten yanmalı motorlarda petrolün kullanılmasıyla devam eder. Günümüzde alternatif enerji kaynakları ile çalışan otomobillerin üretilmesi konusunda çalışmalar hız kazanmıştır.

İngiliz bilim insanı ve filozof Roger Bacon, bir rahip olan Guillaume Humbert'e 13. yüzyılda yazdığı bir mektupta at ile çekilmeden, hayal bile edilemeyecek hızda hareket eden bir aracın yapılabileceğinden söz eder. Sözcük anlamına uygun olarak kendi kendine hareket eden ilk araç Pekin'de Cizvit misyoner Ferdinand Verbiest (1623-1688) tarafından Çin İmparatoru için bir oyuncak olarak yapılan küçük buharlı araçtır. 


Ferdinand Verbiest'in kendinden hareket eden buharlı aracı (1670)
Bir oyuncak olarak tasarlanan bu araç, küçük bir ocağın üzerinde yer alan buhar kazanı, buharın hareket ettirdiği bir çark ve dişliler ile hareket ettirilen küçük tekerleklerden oluşmaktaydı. 




İlk Buharlı Motor Mekanizması
(Thomas Savery - 1698, İngiltere)
İlk Buharlı Motor Mekanizması (Sanat ve Meslekler Müzesi - Paris, Fransa)

İngiliz mühendis Thomas Savery (1650-1715)ilk ticari olarak satılan buhar makinesini yapmıştır. Bu makine maden ocağından suyu dışarı atmak amacıyla kullanılmıştır. Madencinin Arkadaşı olarak tanınmaktaydı.
Çalışma Prensibi: Buhar kazanından gelen buhar odacığa dolar. Odacık buhar ile doluyken üzerine soğuk su döküldüğünde suya dönüşen buhar vakum yaratır; böylece odacıktaki su seviyesi yükselir. Vana yardımıyla odaya buhar dolduğunda iş yapılmış olur yani madenden su çekilmiş olur. Bu makinede vanalar insan gücüyle sırayla kapatılıp açılması gerekmektedir. 
Yüksek basınçla çalıştığından o günün teknolojisine göre bu tip bir buharı güvenli biçimde kullanacak düzeyde değildi. Ayrıca gerekli buharı oluşturmak için suyu ısıtmada çok fazla yakıt gerekliydi. Bu tip makinaların öncülü olan Savery’nin makinası verimi düşük olduğundan fazla kullanılmadı fakat kendinden sonra gelen makinalar için temel teşkil etti.



Fardier à Vapeur (buharlı yük arabası)
(Nicolas Joseph Cugnot - 1769, Fransa)
Fransız mühendis ve topçu yüzbaşı Nicolas Joseph Cugnot (1725-1804) Ferdinand Verbiest'in düşüncesini Fransız ordusu için 1765 yılında başladığı çalışmalarını 1769 yılında tamamlayarak buhar türbinini geliştirmiş ve hayata geçirmiş ve 23 Ekim 1769'da buhar kazanı ile çalışan ve "fardier à vapeur" (buharlı yük arabası) adını verdiği aracı çalıştırmıştır. Kendinden tahrikli bu araç ağır topların taşınması amacıyla geliştirilmişti. 
Fardier à Vapeur (1765 - 1769)
Bilinen bu ilk örnek makine iki silindirden oluşuyordu. Makinenin krankından alınan dönme hareketi bir bisiklet zinciri ile öndeki tekerleği harekete geçiriyordu. Direksiyon tertibatı da aynı tekerleği kumanda ediyordu. Yaklaşık olarak saatte 4 km. hıza ulaşan fardier 15 dakikalık bir otonomiye sahipti. 3 tekerlekli bir arabanın önüne kazanı ile birlikte bir buhar makinesi monte ederek ilk motorlu taşıt olarak kabul edilen ateşli askeri traktör Fardier üretilmişti. 

Cugnot ne yazık ki buharlaşma yoluyla eksildikçe kazanın suyunu yenileyecek bir sistem kurmayı ihmal ettiğinden 15 dakikada bir durmak ve su ikmali yapıp kaynamasını beklemek gerekiyordu. Ciddi bir sakıncaydı bu. O kadar ki başta aracı top taşıma işinde kullanmayı düşünen askeri mühendisler, bundan çabuk caydılar. Aradan otuz yıl geçti, bir yenilik getirilmeyen makine Napolyon’a teklif edildiğinde, o bite bu sakıncanın bir Watt makinesi sayesinde giderilebileceğini ve bunun gerçekleşmesi halinde eşsiz bir savaş aracı elde edebileceğini tahmin edemedi.

Fardier à Vapeur (1765 - 1769)

Le fardier de Cugnot, 1770 modeli, Paris'te Arts et Métiers Müzesi'nde sergilenmektedir.

Le fardier de Cugnot, 1770 modeli, Paris'te Arts et Métiers Müzesi'nde sergilenmektedir.
Direksiyonu ve freni olmayan bu ilk araç, deneme sırasında kaza eseri bir duvarı yıkmıştı. 

Motorlu araçlar tarihindeki ilk trafik kazasını Fardier yapmıştır...


London Steam Carriage 
(Richard Trevithick - 1801, İngiltere)
İngiliz mucit ve maden mühendisi Richard Trevithick 1801'de buhar ile çalışan üç tekerlekli "London Steam Carriage" adını verdiği yılında ilk İngiliz başarılı buharlı otomobilini yaptı. Araç saatte 13 km hız yapabiliyordu. Bu arabasıyla bir yılbaşı akşamı Cornwall’daki Camborne’da bir tepeye çıkmıştı. 1803 yılında ise daha güçlü ikinci arabasını yaptı. Yolların çok kötü olmasından dolayı otomobillerde fazla zaman kaybetmek istemediğinden geliştirmek için uğraşmadı.


Oruktor Amphibolos 
(Oliver Evans - 1804, ABD)
Amerikalı mucit Oliver Evans (1775-1819) ve aracı ''Oruktor Amphibolos'' (1804)
Oliver Evans, Amerika'nın yolcu taşıyan ilk binek arabanın mucidi olarak kabul ediliyor. 1804 yılında ABD'nin kendiliğinden hareketli ilk taşıt aracı için ilk patentini aldı. Bu araç dört tekerlekliydi. Arka tarafındaki pedallı tekerlekler, hem karada hem de suda hareket edebilmesini sağlıyordu. Ağırlığı ise 21 tondu. İlk kez 1805'te Philadelphia'daki atölyesinden Schuylkill Nehri'ne kadar kullanmayı ve nehre indirmeyi başardı. Böylece ilk amfibik araç uygulaması olarak tarihe geçti.




1824
Sadi Carnot (1796-1832)
İçten yanmalı motorların, özellikle dizel motorlarının temel ilkeleri, genç bir Fransız fizikçi Sâdi Carnot tarafından ortaya atıldı. 
Çalışmalarından kalanlar fazla değildir: 1823'te yazılmış buhar gücü-mekanik iş ilişkisini irdeleyen 21 sayfadan oluşan bir makale, 1824'te yayımlanan bir kitabı, araştırma notları, James Watt'a ait 2 makalenin çevirisi ve çeşitli matematik ve fizik derslerine ait notları vardır.



L'Obéissante (itaatkâr)
(Amédée Bollée - 1873, Fransa)
İlk gerçek otomobil sayılan araç "L'Obéissante", 1873 yılında Fransız çan döküm ustası ve otomobil üzerine uzmanlaşmış mucit Amédée Bollée (1844-1917) tarafından yapılan ilk buharlı yolcu otomobilidir. 

Günümüz yolcu otomobillerinin atası sayılan bu araç şu özellikleri taşıyordu: "dört tekerlek üzerinde bağımsız süspansiyonlu şasi", "eliptik pinyon üzerinde zincirle kumanda edilen ön tekerlekler", "arka tekerlere bağlı V şeklinde ikisilindirli buhar motoru tahriği, "pinyonlar arasında gezici dişli ile sağlanan vites değiştirme", "direksiyon çevresinde merkezi kumanda olanağı", ve "arkada bir buhar kazanı".   

Ağırlığı 4.800 kg olan ve 12 kişi taşıyabilen araç saatte 40 km hız yapabiliyordu. Vites değiştirebilmesi sayesinde düşük hızda 12 dereceli bir yokuşu çıkabiliyordu. 

Amédée Bollée, 26 Mart 1873'te, Sarthe Valisi'nden aracı ile yola çıkabilmek için izin ister. Paris'e yolculuk projesi, birçok bürokratik işlem gerektirmektedir. Sonunda 26 Ağustos 1875'te Kamu İşleri Bakanı Eugène Caillaux tarafından izin verilir. 

Paris yolculuğu her il sınırında durdurularak ilerler ve 18 saat sürer. Paris'e varması önemli bir başarı sayılmaktadır çünkü aracın düzenli ve sessiz çalışması o dönemin araçlarına göre önemli bir özelliktir. Yine de otomobil ile trafiğe çıkılması yasada öngörülmediği için 75 bilet ceza kesilmiştir.

L'Obeissante (Paris Sanat ve El Sanatları Müzesi)
L'Obeissante (Paris Sanat ve El Sanatları Müzesi)
L'Obeissante (Paris Sanat ve El Sanatları Müzesi)
L'Obeissante (Paris Sanat ve El Sanatları Müzesi)

La Mancelle
(Amédée Bollée - 1878, Fransa)
Amédée Bollée, 1878 yılında yine buhar ile çalışan, vites kutusu ve diferansiyel sistemi bulunan "La Mancelle"i tasarlamıştır. Elli adet üretilen bu araç seri olarak üretilen ilk otomobil sayılmaktadır. 2,7 tonluk bu araç önceki modelden daha hafifti ve rahatlıkla saatte 40 km'nin üzerine çıkabiliyordu.
La Mancelle (Château de Compiègne Araba ve Turizm Ulusal Müzesi, Fransa)
La Mancelle (Château de Compiègne Araba ve Turizm Ulusal Müzesi, Fransa)
1878'de Paris Dünya Fuarı'nda sergilenen bu yeni araçlar hem halkın hem de büyük sanayicilerin ilgisini çekmişti. Özellikle Almanya olmak üzere her yerden siparişler alınmaya başlanmış ve 1880'de Bollée Almanya'da da bir şirket kurmuştu. 1880 ile 1881 yıllarında Bollée Moskova'dan Roma'ya, Suriye'den İngiltere'ye dünyayı gezerek modellerini tanıtır.


La Marie-Anne
(Amédée Bollée - 1879, Fransa)
Amédée Bollée, yolda giden bir tren yapmak için 1879 yılında aldığı sipariş üzerine "La Marie-Anne" adını verdiği aracı üretmiştir. Yine buharlı motora sahip olan bu aracın gücü 100 beygirdi. 
İlk iki vagonun ve yakıt taşıyan vagonun tekerlekleri tahrikliydi. Düz arazide 100 tona kadar taşıma hacmine sahip olan bu araç 6 derecelik bir eğimde en fazla 35 ton yük taşıyabiliyordu. 

1878'de Paris Dünya Fuarı'nda sergilenen bu yeni araçlar hem halkın hem de büyük sanayicilerin ilgisini çekmiştir. Özellikle Almanya'dan olmak üzere her yerden siparişler alınmaya başlanmış ve 1880'de Bollée Almanya'da da bir şirket kurmuştur. 1880 ile 1881 yıllarında Bollée Moskova'dan Roma'ya, Suriye'den İngiltere'ye dünyayı gezerek modellerini tanıtır.

La Nouvelle
(Amédée Bollée - 1880, Fransa)
Amédée Bollée, 1880'de "La Nouvelle" adı verilen, iki vitesli ve 15 beygir gücünde bir buhar motoruna sahip yeni bir model çıkartır.



La Rapide
(Amédée Bollée - 1881, Fransa)
1881'de altı kişilik ve saatte 63 km hıza ulaşan "La Rapide" modeli piyasaya sunulur. Bunu diğer modeller de izler. Ancak ağırlığa oranla elde edilen performansa bakıldığında buharlı tahriğin bir çıkmaza doğru gittiği görülür. Bollée ve oğlu Amédée fils alkol ile çalışan bir motor ile denemeler yapsalar da sonuçta içten yanmalı motor ve petrol kendini kabul ettirir.


21 Kasım 2015 Cumartesi

SOKRATES (MÖ. 469 - 399)

SOKRATES
Sokrates  ya da Sokrat (Yunanca: Σωκράτης - Telaffuzu: Sokratis; MÖ. 469 - 399)
Antik Yunan filozofu

Sokrates, Heykeltıraş Sophroniskos'un ve Ebe Fenarete'nin oğludur. İnsanlık tarihinin en saygın kişiliklerinden biri olarak tanınan Sokrates aslında bir sofisttir. Atina'da doğmuş ve iyi bir eğitim görmüştür. Babası, onu kendi mesleğinde, bir heykeltıraş olarak yetiştirmek istediği halde, Sokrates felsefeye ilgi duymuş. Meydanlarda, tiyatrolarda ve yollarda felsefî tartışmaların yapıldığı bir ortam içinde böyle bir istek doğal olmalı. Sokrates, aritmetik, geometri, astronomi ve politikaya ilişkin yeterli düzeyde bilgiye sahipti. Çok basit bir yaşam sürmüştü. Her ne kadar görüşlerinin çok etkili olduğu kabul edilmişse de, hiçbir yapıt kaleme almamıştır. Onu iki öğrencisi, Platon ve Ksenofanes'in yazdıklarından tanımaktayız. 

Özel yaşamına ilişkin fazla bir şey bilinmemekle beraber Sokrates, Platon ve Ksenophon'un anlatımlarına göre kendisine üç çocuk veren Ksanthippi ile evlidir. Platon ve Ksenophon'un çizdiği portreye göre basık burunlu, patlak gözlü, sarkık dudaklı ve göbeklidir. Alçakgönüllü, alışkanlıkları ve felsefeden başka bir uğraşı olmadığı bilinen Sokrates, başta öğrencisi Platon olmak üzere Yunan gençleri üzerinde giderek taklit edilmeye varacak derecede yükselen bir etki yaratır. Hatta bu grup özentisini alaya almak için Aristophanes Kuşlar adlı komedyasında bir terim icat eder. Bu terim Esokraton'dur. Esokraton'lar 
"sokrates özentileri" O'nun gibi yalın ayak yürürler, uzun saçlı olurlar, açlık çekerler, Sokrateslik taslarlar. 

Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihin­deki önemi, öncelikle ruh kavramını açıklamış olmasından kaynaklanır. O'na göre bilinçli ve ahlâki kişiliğin bulunduğu yer ruhtur. Felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişki­sinin ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlâki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates, aynı zamanda ilk etik (ahlak) teorisinin kurucusudur. Onun etiğinin en temel tezi ya da önerme­si, bir insanın en önemli faaliyetinin ruhuna gereken özeni göstermesi olduğu veya sor­gulanmamış bir hayatın yaşanmaya değer ol­madığı tezidir. Sokrates'in inancına göre, ki­şinin nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmemesi onun değersiz, ve do­layısıyla mutsuz bir yaşam sürmesiyle eşan­lamlıdır. Ve Sokrates insanların bu soru üzerinde pek düşünmeden yaşadıklarını ima etmiştir. Çünkü insanlar başka insanların da bulunduğu ve toplum değerlerinin hakim ol­duğu bir dünyaya dahil olmuş durumdadır­lar. Ne yapmaları neyin peşinden koşmaları ve nasıl yaşamaları gerektiğini onlara her zaman anne-babaları akrabaları, kısacası bü­yükleri söyler. İnsanlar toplumun ideallerini ve değerlerini olduğu gibi benimserler. İçin­de bulunulan sosyal atmosfer neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğuy­la, yani ahlâklılıkla ilgili birtakım fikirleri insanlara aktarır. Aynı sosyal atmosfer, ahlâklılıkla yakından ilişkili olan dini düşün­celer ve bu arada kişisel hedeflerle ilgili bek­lentiler sergiler. Söz konusu sosyal koşullan­ma ya da toplumsallaşma süreci içinde, hemen tüm insanlar toplumun ideallerine gö­nüllü yazılır ve çevrenin beklentilerine uygun yaşar. İnsanların çoğu mesleklerini dahi, toplumun kutsadığı, ya da önemsediği alternatiflerin arasından seçer ve yaşantılarını böyle planlar. Dine de aynı şekilde yazılır ve iyi ya da ahlâklı yaşamı büyükleri gibi tanım­larlar. Kısacası, insanlar üyesi oldukları top­luma ve bağlı bulundukları kültüre göre ya­şarlar. İşte böyle bir yaşam, Sokrates'in «sorgulanmamış' dediği varoluşçuların 20. yüzyılda 'sahici olmayan yaşam' diyecekleri hayattır. 

Ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Sokrates’in yaşamının en belirgin olaylarından biri M.Ö. 399 yılında hakkında açılan davadır. Platon'un Sokrates'in Savunması adlı eserinde anlattığı kadarıyla Sokrates, şehrin tanrılarına inanmamak onların yerine başka tanrılar koymak ve böylece gençliği zehirlemekle suçlanır. Sokrates bu suçlamalar sonucunda ölüme mahkûm edilir. Sokrates, yazılı bir kaynak bırakmamıştır. Yaşamı ve düşünceleri ile ilgili bilgiler Aristophanes gibi çağdaş yazarlar, Platon ve Ksenophon gibi ardıllarının yazdıkları ve Sokrates’in ölümünden on beş yıl sonra dünyaya gelen Aristoteles’in dolaylı anlatımlarıyla günümüze ulaşmıştır.


17 Kasım 2015 Salı

ESTETİK

Sözlükte "estetik" 
Estetik sözcüğü, Grekçe aisthesis ya da aisthanesthai sözünden gelir. Aisthesis sözcüğü; duyum, duygu, algılamak, duyular anlamına gelmektedir.
1. Sanatsal yaratının genel yasalarıyla, sanatta ve yaşamda güzelliğin kuramsal bilimi, güzelduyu, bediiyat; kusurlu bir organı düzeltmek ya da güzelleştirmek amacıyla uygulanan yöntemler. 
2. Güzellik duygusuyla ilgili olan ya da güzellik duygusuna uygun olan, güzelduyusal. 
3. Güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu, güzelduyu  

Estetik, güzelliği ve güzelliğin insan zihnindeki etkilerini inceleyen bir felsefe koludur. Estetik, güzel'i bulmak için duygulara yol gösterir. Asıl konusu sanat eserlerindeki güzelliktir. Güzellik fikrinin geçirdiği gelişmeler bir sistem altında ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra araştırılmaya başlanmış, bir bilgi kolu olarak çok yeni kurulmuştur. 

Felsefenin bu bölümü, dünyanın insan tarafından estetik düzeyde kavranmasında etkin olan genel yasal düzenlilikleri ve bu kavramanın önemini araştırır. Estetik bilgi teorisiyle ve sanat bilimleriyle olduğu kadar, bunların ötesinde birçok toplum bilimiyle de yakından ilişkilidir. İçeriği bakımından felsefi bir karakter taşıdığı halde, özellikle sanat bilimleriyle olan ilişkisi bakımından, çoğunlukla bağımsız bir bilim gibi ele alındığı görülür. 

Estetik düzeyde kavrama denince, nesnel dünyanın insanların bilincine yansımasının özgül bir biçimi anlaşılır. Bu yansıma, bilimsel bilgide karşılaştığımız teorik düzeyde kavramadan ve diğer zihinsel -ahlaksal, hukuksal dinsel- kavramlardan farklıdır ama toplumsal yansıma sürecinin bütününün bir parçası olarak, bunlarla karşılıklı-etki içindedir. Dünyanın estetik düzeyde kavranması, onun teorik ve ahlaksal düzeyde kavranmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Bu bağ, dünyanın estetik düzeyde kavranmasının, özümlenmesinin sonucu olan sanat yapıtlarının da birer bilgi içeriği taşımalarına ve ahlaksal-eğitsel birer değer ortaya koymalarına yol açar.  

Gerçeğin estetik yoldan kavranması, insanın pratik ve zihinsel faaliyetinin bütün alanlarıyla da sıkı bir bağ içindedir. Bu kavramanın tipik yanı, insanın yeteneklerinin ve yaratıcı güçlerinin, «insanın varlık güçlerinin»,(Marks) dönüşüme uğratılmış doğa nesnelerinde ve toplumsal ilişkilerde nesneleştirilmesi, öte yandan da insan faaliyetinin evrensel karakter taşımasıdır. İnsan, yalnızca faydacılık düşüncesiyle hareket ederek, o andaki gereksinimlerini gidermek için üretim yapmayıp, aynı zamanda kendi özünü, varlığını bilgilerinin ve deneyimlerinin damgasını taşıyan öznel yaşantı dünyasını dile getirmek ve özellikle insanları ve onların davranışlarını ayrıca doğa ve toplum fenomenlerini ve olaylarını değerlendirmek için yapıtlar ortaya koyarak, her türü, bünyesinin özelliklerine göre üretme yeteneğini kazanır.

İnsan bu yüzden güzelliğin tabi olduğu yasal düzenliliklere göre de biçim verir. (Marks) Estetik düzeyde kavramanın en önemli alanı olan sanatsal üretim alanında, insan, güzelliğin yasalarına göre biçimlendirirken, güzelin ölçüsü de tarihsel olarak dönüşüme uğrar ve insan durmadan yeni tür sanat yapıtları yaratır. İnsanın yarattığı bu sanat yapıtları, aynı zamanda nesnel dünyanın özgül birer yansısıdırlar, ve büyük ölçüde duyum verilerine ve "heyecan"lara bağlıdırlar. Sanat yapıtları aynı zamanda sanatçının öznelliğinin, fikirlerinin ve duygularının, yansıtılmış ve sanatkarca canlandırılmış fenomenler karşısındaki tavrının, onları değerlendirmesinin ifadesidirler.  

Sanat yapıtlarının toplumsal yaşam içindeki işlevleri, alıcılarda (izleyicilerde) sanat beğenisi uyandırmak ve izleyiciyi, izleyicinin kendi nesnelliği aracılığıyla, aynı ya da benzer fikirlere, heyecanlara, değerlendirmelere götürmek, ona haz ve beğeni yoluyla ahlaksal davranışlar ve görüşler kazandırmak ve toplumsal yaşamda gerekli aktifliği ona kazandırmaktır. Ancak böylelikle, dünyanın sanat yoluyla kavranması, mükemmelliğe ulaşmış olur. Estetiğin görevi, toplumsal pratiğin tabanı üzerinde, tarihsel olarak gelişen karmaşık, estetik özümleme sürecinin tabi olduğu genel yasaları, yani toplumsal yaşamdaki çok çeşitli estetik fenomenleri, özgül bir şekilde kavrama ve yansıtma biçimi olan sanatın genel yasalarını, gerek sanatın, gerekse gerçeğin estetik düzeyde algılanmasında etkin olan yasal düzenlilikleri, sanatsal faaliyetin yasalarını ve estetik eğitiminin ilkelerini incelemektir.  

Bu sorunların çözümlenmesi, yani bilimsel olarak temellendirilmiş bir estetiğin geliştirilmesi, ilk kez tarihsel maddecilik temeli üzerinde, onun çerçevesi içinde olanaklı olmuştur. Özellikle Marksçı-Leninci bilgi teorisi ve maddeci tarih anlayışı, bilimsel estetiğin vazgeçilmez önkoşullarıdır. Estetik kavramı ilk kez 18. Yüzyılda Alman filozof Alexander Gottlieb Baumgarten tarafından ortaya atılmıştır Baumgarten’e göre estetik, "Güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır." Ancak estetik, içeriği bakımından daha ilkçağ felsefesinde ortaya çıkmış ve bu alanda birbiriyle taban tabana karşıt iki tavır, yani maddeci ve idealist yönelimler belirmişti. İlkçağ Yunan felsefesinde idealist bir estetiğin baş temsilcisi Platon'du. Buna karşılık Aristo'nun estetiğinde apaçık maddeci eğilimlere rastlanır.  

kopyala-yapıştır kaynak: etik.nedir.com


12 Kasım 2015 Perşembe

ETİK

Etik kelimesinin sözlük anlamı nedir? 
1. Ahlak, ahlaksal, ahlaki. 
2. Törebilim, ahlakbilim. 

Etik veya en yalın tanımıyla töre bilimi. Etik terimi Yunanca ethos yâni "töre" sözcüğünden türemiştir. 

Etik veya en yalın tanımıyla töre bilimi. Etik terimi Yunanca ethos yani "töre" sözcüğünden türemiştir. Aksiyoloji dalı olan etik, felsefenin dört ana dalından biridir. Yanlışı doğrudan ayırabilmek amacıyla ahlak kavramının doğasını anlamaya çalışır. Etiğin batı geleneği zaman zaman ahlak felsefesi olarak da anılmıştır. Türkçe ahlak bilimi olarak da anıldığı olmuştur.  

Ayrıca Türkçe'de etik sözcüğü ahlak sözcüğüyle eş anlamlı olarak da kullanılır. Halkın kendi kendine oluşturduğu hiçbir yazılı metine dayanmayan kanunlara Etik Kanunları denir. İnsan davranışının etiksel temelleri her sosyal bilime yansır: 
Antropolojide bir kültürün bir diğeriyle ilişkilendirilmesinde yer alan karmaşıklıklar yüzünden, ekonomide kıt kaynakların paylaştırılmasını içerdiği için, politika biliminde (siyaset bilimi) gücün tahsisindeki rolü nedeniyle, sosyolojide grupların dinamiklerinin köklerindeki yeri itibariyle, hukukta etik yapıların ilke ve kanunsallaştırılması nedeniyle, kriminolojide etik davranışı öven, etik olmayan davranışı kötüleyen hali ve psikolojide de etik olmayan davranışı tanımlayış, anlayış ve tedavi edici rolüyle mevcuttur.  

Etik sosyal bilimler dışında kalan çeşitli bilim dallarına da yayılmıştır. Örneğin biyolojide biyoetik adıyla, ekolojide ise çevresel etik adıyla önemli bir yer teşkil eder. 

Analitik felsefede, etik geleneksel olarak üç ana alana ayrılır: Meta-etik, normatif etik ve uygulamalı etik.  

Farklı Etik Anlayışları 
1. Uygulamalı Etik: 
Uygulamalı etiğin bir şekli, normatif etik teorilerinin belirli (spesifik) tartışmalı meselelere uygulanmasıdır. Bu durumlarda, etikçi savunulabilir bir teorik yapı benimser ve sonra teoriyi uygulayarak normatif (standard) tavsiyeler türetir. Fakat, çoğu kişiler ve durumlar, özellikle de geleneksel dindarlar ve hukukçular, bu yaklaşımı ya kabul edilmiş dini doktrine karşı bulur ya da var olan yasa ve mahkeme kararlarına uymadığı için uygulanamaz ve pratikten yoksun bulurlar. Bunun dışında uygulamalı etikte kullanılan farklı yöntem ve yaklaşımlar da vardır. Bu yöntem ve yaklaşımlara safsatalar (veya safsatacılık) örnek olarak verilebilir. Her ne kadar uygulamaları etikte incelenen soruların çoğu kamu politikasını içerse ve doğrudan kamusallaşmış uygulama ve olaylara dair olsa da, uygulamalı etik başlığı altında farklı sorularda incelenebilir. Örnek vermek gerekirse: "Yalan söylemek her zaman yanlış mıdır? Eğer değilse, hangi zamanlarda izin verilebilirdir (caiz)?" Bu tip etik hükümleri oluşturmak her türlü normdan önceliklidir. Uygulamalı etiğin farklı uzmanlıklardaki etik sorunları inceleyen bazı alt dalları (disiplin) mevcuttur. Örneğin: iş etiği, tıbbi etik, mühendislik etiği ve yasal etik gibi. Her alt bu uzmanlıkların etik kuralları içerisinde ortaya çıkan yaygın meseleleri karakterize eder ve bunların kamuya olan sorumluluklarını tanımlar. 

2. Dini Etik: 
Dini etik, gerek uygulamalı etik gerekse geleneksel (genel) dini etik başlığı altında incelenebilen bir etik perspektifi ve anlayışıdır. Bu tutumda, etiğin temelleri dinidir. Dinlerdeki ahlak kavramının çeşitliliği ve dinlerin çeşitliliği yüzünden, dini etik kavramı da ayrıntılar açısından farklılık ve çeşitlilik gösterir. 

3. Erdemler Etiği: 
Erdemler etiği insanın nasıl birisi olması gerektiğini söylemeye çalışır. Erdemler etiği ilk olarak Eski Yunan'da ortaya çıkmıştır. Plato'nun Symposium'unda insanların sahip olması gereken dört erdem olarak Basiret, Adalet, Cesaret ve İtidal (ılımlılık, ölçülülük) gösterilmiştir. Aristo erdemleri ahlaki ve akli olarak ikiye ayırmıştır. Dokuz akli erdemin en üstünde sophia yani teorik hikmet ve phronesis yani pratik hikmet gelmektedir. Aristo da ahlaki erdemler olarak basiret, adalet, cesaret ve itidali verir. Aristo'ya göre her ahlaki erdem her iki uçtaki kusurun ortalamasıdır. Örneğin cesaret erdemi, korkaklık ve deli cesareti gibi kusurların ortasında yer alır.   

kopyala-yapıştır kaynak: etik.nedir.com


XENOPHANES (Ksenofanes, MÖ. 570-475; Kolophon)


Xenophanes (Ksenofanes, MÖ.  570-475) 
Xenophanes heykeli, Viyana Parlamento binası 
Xenofanes, Sokrates öncesi düşünürlerden olan Ksenofanes Kolophonlu'dur (şimdiki İzmir-Değirmendere). Pisagor, Anaksimandros ve Anaksimenes'in görüşlerini Anadolu'dan Yunanistan'a ve güney İtalya'ya taşıyanlardan biridir. MÖ. 540 yılında Anadolu'nun İranlılar tarafından işgal edilmesiyle yurdundan ayrılmak zorunda kalmıştır. Güney İtalya'da çok gezmiş ve gittiği yerlerde eğitici ve öğretici nitelikteki şiirlerini okuyarak dikatleri üzerine çekmiştir. Yaşamının sonlarına doğru, günümüze ancak kalıntıları kalmış olan Elea kentine yerleşmiştir.

Geleneklere, dolayısıyla da Yunan sporcularının yüceltilmesine, kehanetlere ve özellikle de halkının insan biçimli çoktanrıcılık anlayışına karşı çıkmıştır.

Xenofanes insan ve kültür sorunlarına ilgi duymuştur. İçinde yaşadığı Yunan toplumunun ve kültürünün temel kurum, kavram ve değerlerini sorgular. Bunun için sıkı eleştiriler getirmiş ve bu eleştirilerini hiciv biçimiminde ifade etmiştir. Kökleri Homeros ve Hesiodos'a kadar inen, halkın tanrı kavramı ile savaşır: "Homeros ve Hesiodos, tanrılarla insanlar arasında ne kadar ayıp ve kusur varsa hepsini yüklemişlerdir. Hırsızlık, zina ve birbirlerini kandırma."

Xenofanes tanrı kavramına ahlaki bir temel kazandırmak ister. Ona göre; bir yandan tanrılara saygı duymak, öte yandan onlar için bu tür çirkin masallar uydurmak birbiriyle uyuşmaz. Tanrıyı insan biçiminde tasarlamaya da karşıdır: "İnsanlar tanrıların kendileri gibi doğmuş olduklarını ve kendininkilere benzeyen elbiseleri, sesleri ve biçimleri olduğunu sanmaktadırlar. Zenciler Tanrıların siyah renkli, kıvırcık saçlı, kalın dudaklı olduğunu düşünür.  Güney Trakyalılar ise Tanrılarını mavi gözlü, sarı saçlı olarak tasavvur eder. Şayet öküzler de resim yapmasını bilebilselerdi Tanrılarını herhalde öküz şeklinde çizeceklerdi. O halde herkes Tanrıyı kendi biçiminde tasarlayacaktır. Gerçekte ise Tanrı ne insan ve ne de hayvan biçiminde olamaz. Tanrı birdir, her şeyi görür, her şeyi işitir, hareket etmez, sabittir, değişmez, ölümsüzdür, soyut gücüyle evrendeki tüm davranışları ve değişimleri düzenler." Bu düşünceleri ile Ksenofanes daha sonraları Eflâtun ve Aristo'da gördüğümüz Tanrı kavramının hazırlayıcısı olmuştur.  

Görüldüğü gibi Ksenofanes monoteist (tek Tanrı) bir görüşe sahiptir. Ancak O'ndaki monoteizm Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan farklıdır. Çünkü onun Tanrı kavramı, aynı zamanda panteisttir (Tanrı ile evreni özleştirmek). Yani Hıristiyanlık'taki ya da Müslümanlık'taki gibi, Tanrı bir yaratıcı olmayıp evren ile aynıdır, özdeştir, evrene eşittir. Tanrıya bir biçim vermek gerekseydi, her halde evren biçiminde, yani küre gibi düşünmek gerekirdi. Hareketini kendinden yaratan bu evren, Tanrının kendisidir. Demek ki, Ksenofanes bir yandan Tanrı kavramına ahlâkî bir öz kazandırırken, halkın kaba görüşlerinden arındırır, öte yandan Tanrı ile evreni aynı ve özdeş sayar.  

Evrenbilimi asıl ilgi alanını oluşturmamakla birlikte bu konularda birtakım görüşler ortaya koymuştur: Dünya düzdür; üst tarafından hava küresi, daha doğrusu yarım hava küresi, alt tarafından ise toprakla çevrelenmiştir. Öte yandan Ksenophanes, güneşin havada bir doğru çizdiğini ve her akşam batıda bir çukura düştüğünü, ertesi gün ise doğudan yeni bir güneşin doğduğunu düşünür. Yıldızlar ise gündüzleri sönen, geceleri tekrar yanan kömür parçaları gibidirler. Dünya belki başlangıçta bir çamurdu. Zamanla güneşin etkisiyle suların bir kısmı buharlaştı, toprak kurudu ve böylece o bugünkü şeklini aldı. Ksenophanes'in karada deniz hayvanlarının, deniz yosunlarının fosillerini bulduğu, bundan hareketle bu kuramı ortaya attığı söylenmektedir. Ksenophanes dünyanın başlangıçtaki halinden birtakım değişimlerle şimdiki haline gelmiş olduğu şeklindeki açıklamasına benzer bir açıklamayı uygarlık hakkında da verir: "Tanrılar insanlara her şeyi başlangıçtan itibaren vermemişlerdir. İnsanlar araştırma yaparak zamanla en iyiyi bulmuşlardır."   

Ayrıca kendisine ve öğretisine karşı eleştirici bir tavır takınmıştır: İnsan doğruya değil sadece doğruyu andırana ulaşabilir. "Tanrılardan hakikati ve de yeryüzündeki her şeyi öğrenen olmadı asla ve olmayacaktır da. Çünkü insan bir kez doğruyu tam tuttursa bile yine de öyle olduğunu bilmeyecektir."




31 Ekim 2015 Cumartesi

TİTAN

Titanlar, Yunan mitolojisine göre efsanevi Altın Çağ'da dünyayı yönetmiş olan güçlü tanrı ırkıdır. Genellikle baz alınan, 8.yy'da yaşadığı düşünülen ozan Hesiodos'un (Yunan ilk çağının Homeros'tan sonraki en büyük epik ozanı olarak kabul edilir. Eserlerinden 2 büyük epik bugüne ulaşabilmiştir. Bunlar, tanrılar ile alâkalı mitler üzerine olan Theogonia (Tanrıların Doğuşu; genel kanı Teogoni'nin yazarının Hesiodos olduğu yönündedir, ancak bu kesin değildir. Üslup açısından diğer eserine yakındır. Konusu genel olarak evrenin, dünyanın ve Tanrıların kökeni, varoluşlarıdır.) ve çiftçi yaşamını anlatan İşler ve Günler'dir. Yunan mitolojisi ve Yunan çiftlik hayatı üzerine bilinenlerin çoğu Hesiodos'un eserlerinden öğrenilmiştir.) theogonisine (theogoni: mitolojik tanrıları inceleyen bilim dalı) göre en başta oniki Titan vardı. Bu Titanlar değişik kavramlarla özdeşleştirilmiştir. Örnek olarak, okyanus, hafıza, görüntü ve doğal kanun verilebilir. Baştaki oniki Titan daha sonra başka Titanları doğurdular. Bunlardan bazıları Prometheus ve Atlas'tı. Titanlar, babası Uranus'u tahttan atan Kronos tarafından yönetilmiştir. Titanlar ise Olimposlu tanrılar tarafından tahttan indirilmiştir.

Yunan mitolojisinde herşeyden önce doğurgan bir hiçlik veya genişleyebilir bir boşluk olarak, sadece Khaos vardı. Düzen'den ya da öteki adıyla Evren'den (Kosmos) önce gelmiştir. Khaos'u bir Evren haline dönüştüren Demiourgos (yaratıcı), var olan şeyleri düzene koymuş, onlara biçim vermiş, ama onları yaratmamıştır.

Khaos'tan 5 Varlık Türedi:
Gaia (toprakana - yer; dişi), Yeryüzünün kişileşmişi olan tanrıça; Yunan mitolojisinin "toprakana"sı. Khaos'tan türemiş ilk varlıktır. Tüm tanrıların ve titanların annesidir. 
Tartaros (cehennem, erkek), Khaos'tan türemiş ikinci varlıktır. Ölüler Ülkesinin altında, yerin yedi kat dibinde olup, hem gökkubbenin tam tersi şekilde, yani çukur olarak düşünülen bu yerin hem de bu yeri temsil eden tanrıdır. Tartaros bir tanrı olarak, bu çukurun kişileştirilmesinden, yani çukurun kendisinin mitolojik temsilinden başkaca bir şey değildir.
Eros (aşk, erkek), Khaos'tan türemiş üçüncü varlıktır. Aşk, seks ve şehvet Eros'un kölesidir. Geleneklere göre, Afrodit kadınların erkeklere olan aşkını temsil ederken Eros erkeklerin kadınlara olan aşkının temsilcisiydi. Sevgilisi olarak "güven ve teslimiyeti" temsil eden Psyche bilinir. 
Erebus (karanlık, erkek), Khaos'tan türemiş dördüncü varlıktır. "koyu karanlık" anlamındaki Erebos, toprak altının karanlığını temsil eder. Efsanelerde adı neredeyse hiç geçmeyen Erebos'un bulunduğu yer, yeryüzü ile Ölüler Ülkesinin arasında kalan yeraltı bölgesidir. Erebos'un koyu sisleri, dünyanın sınırlarını çevreler, yer altındaki tüm oyukları doldurur ve gölgesi Ölüler Ülkesine ulaşır. 
Nyx (gece, dişi), Khaos'tan türemiş beşinci varlıktır. Nyx,  "gece" demektir ve geceyi temsil eder.

Bu 5 Varlıktan Türemiş İlk Tanrı Ve Tanrıçalar
Uranos: Gaia'nın kendi kendine meydana getirdiği bir tanrıdır, "gökyüzü"nü temsil eder. 
Pontos: Gaia'nın kendi kendine meydana getirdiği bir tanrıdır, denizleri temsil eder. 
Ourea: Gaia'nın kendi kendine meydana getirdiği on adet dağı temsil eden tanrı veya tanrıçalardır.
Typhon (Tifon): Gaia ile Tartaros'un oğlu, Yunan mitolojisindeki tüm canavarların (Kerberos, Orthros, Ladon, Chimera, Hidra vb.) ilk örneği, babası ve en tehlikelisi. Yarı insan yarı yılan bu dev canavar, Zeus tarafından Etna Yanardağı'nın dibine gömülmüştür. Karısı ise yine kendisi gibi yarı yılan yarı insan olan canavar Ehidna'dır.
Aether: Nyx ile Erebos'un oğlu, göklerin en üst katındaki ışıltılı, tanrısal havayı, ışığın tözünü temsil eden tanrı.
Hemera: Nyx ile Erebos'un kızı, günü temsil eden tanrıça.
Kharos: Nyx ile Erebos'un oğlu, yeraltı tanrısı Hades'in ve Ölüler Ülkesinin kayıkçısı. Yeni ölmüş olanların ruhlarını Styx ve Acheron (veya Akheron) nehirlerinden karşıya geçirmekle yükümlüdür.
Thalassa: Aether ile Hemera'nın kızı, deniz tanrıçası. Rodos Adası halkının mitolojik anasıdır.
Ananke: Zorunluluk ve kader tanrıçası. Orfik tarikat geleneğinde yaratılış mitine göre, Khaos'u ve evreni Kronos (zaman) ile Ananke'nin (zorunluluk) birleşmesi meydana getirmiştir.
Phanes (Protogonos): Orfik tarikat geleneğindee Kronos (zaman) ile Aether'in birleşmesinden meydana gelen "Kozmik Yumurta"dan çıkan ilk varlıktır (ilk doğan, yani protogonus). Işığın tanrısı Phanes, Erikapaeos (güç) ve Metis (düşünce) gibi adlarla da bilinir. Protogonus, "hayat verici aşk" olarak, ayrıca Eros ile de özdeşleştirilmiştir.
Hydros: Orfik tarikat geleneğinde Khaos'tan türemiş olan ilk su.
Thesis: Orfik tarikat geleneğinde Khaos'tan Hydros ile birlikte türemiş olan, doğa (Physis) ile ilişkili dişi varlık. Hydros ve Thesis'in birlikteliğinden Gaia (yeryüzü) meydana gelmiştir.
Physis (Phusis): Orfik tarikat geleneğinde doğa tanrıçası; bazen hem erkek hem dişi sayılmıştır.
Tethys: Orfik tarikat geleneğinde tatlı su akışının ilk örneği olan tanrıça; kocası Okeanos ile birlikte tüm nehir, pınar ve bulutlara sularıyla can verirler.
Nesoi: Orfik tarikat geleneğinde adaların ilk örneği olan tanrıçalar; Callimachus'a göre, bunlar Poseidon'un yabasıyla karadan kopartarak denize yerleştirdiği dağlar (Ourea) idi.
Keto: Gaia ile Pontos'un kızı, deniz tanrıçası. Hesiodos'a göre, Ehidna'nın, aralarında Medusa'nın da bulunduğu Gorgonların, gri cadıların ve Ladon gibi canavarların anasıdır.
Phorkys: Gaia ile Pontos'un oğlu, deniz tanrısı. Aynı zamanda Keto'nun eşi ve yukarda saydığımız yaratıkların babasıdır.
Nereus: "Deniz İhtiyarı" Nereus, Gaia ile Pontos'un en büyük oğullarıdır. Bir titandır. Nereidler diye tabir edilen deniz perileri, Nereus'un Okeanos kızı Doris'ten olma kızlarıdır.
Proteus: Homeros'a göre Nereidlerin babası olan "Deniz İhtiyarı", Nereus değil, Proteus'tur. Proteus, şekil değiştirme yetisine sahiptir. Bazı uzmanların görüşüne göre, Nereus ile Proteus aynı deniz tanrısının iki ayrı görünümüdür.
Glaukos: Balıkçıları ve denizcileri fırtınadan koruyan deniz tanrısıdır. Ölümlü iken yediği bir sihirli ot sayesinde ölümsüzlüğe kavuşmuştur.
Thaumas: Gaia ile Pontos'un oğlu, deniz tanrısı. Thaumas, denizin görünmez tehlikelerini temsil eder. Gökkuşağı tanrıçası Iris, Thaumas'ın Okenaos kızı Elektra'dan olma kızıdır.
Eurybia: Gaia ile Pontos'un kızı, deniz tanrıçası. Titan Krios'un karısıdır.
Eris: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, fitne, fesat, anlaşmazlık tanrıçasıdır.
Geras: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, yaşlılığın kişileşmişi olan tanrıdır.
Nemesis: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, intikam tanrıçasıdır.
Moros: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, felaket tanrısıdır.
Momos: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, sansür ve iftiranın kişileşmişi olan tanrıdır.
Philotes: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, cinsel birleşme ve çekim tanrıçasıdır.
Oneiroi: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, rüya cinleri veya tanrılarıdır. En ünlüleri Morpheus'tur.
Apate: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, hile tanrıçasıdır.
Oizys: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, sefalet tanrıçasıdır.
Moirai: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, üç kader tanrıçasıdır.
Keres: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, ölüm tanrıçasıdır.
Thanatos: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, ölümün kişileşmişi olan tanrıdır.
Hypnos: Nyx'in kendi kendine meydana getirdiği, uykunun kişileşmişi olan tanrıdır.

Yunan Mitolojisinde Titanlar
Titanlar, Gaia ile Uranos'un 12 çocuğuna verilen isimdir. 6 kız, 6 erkek kardeştirler. 

Okeanus Heykeli: İstanbul Arkeoloji Müzesi - Buluntu: Efes (MS 2. yüzyıl)

Okeanos (okyanus): Yunan mitolojisinde Okeanos (Ωκεανος), bir tepsi gibi dümdüz olduğu düşünülen dünyayı dört bir yandan çevreleyen efsanevi Okeanos Nehri'nin tanrısıdır. Okeanos Nehri'ne mitolojide yeryüzündeki akarsu, yer altı suları, göl, pınar, kuyu, yağmur bulutu vb. tüm tatlı su kaynaklarını besleyen asıl kaynak gözüyle bakılır. Ay, güneş ve yıldızlar da dahil olmak üzere, bütün gök cisimleri her gün Okeanos Nehri'nin sularından doğup yine bu nehrin sularına batarlar. 
Okeanos Nehri

Hades'in yönetimindeki Ölüler Ülkesi'nin ya yerin yedi kat dibinde ya da Okeanos Nehri'nin ötesinde olduğu düşünülür. Tanrı Okeanos, Gaia ile Uranos çiftinden meydana gelmiş ilk 12 Titandan biridir. Enteresan olan, Okeanos'un, Titanlar Savaşı'ndan da, kardeşlerinin babaları Uranos'u hadım etmek üzere kurdukları pusuda yer almaktan da uzak durmuş olmasıdır. Okeanos, bu bakımdan erkek Titanlar içinde tek istisnadır ki bu da kimi mitoloji uzmanlarına Okeanos'un, Orfik mitlerde göklerin Kronos'tan önceki hakimi diye geçen Titan Ophion ile aynı tanrı olduğunu düşündürmektedir. 

Okeanos'un kardeşi olan bir başka Titan'la, Tethys'le zaman geçirmesi üçbin deniz nymphelerinin oluşmasına neden oldu. Okeanid (su perileri) olarak da bilinen bu nymphelerin her biri ayrı bir tatlı su, göl, nehir, yağmur, bulut, otlak, esinti, çiçek ve su perilerdir.

Sembolleri balık ve yılan olan Okeanos, antik Yunan vazo resimlerinde, tıpkı oğulları nehir tanrıları gibi, boğa boynuzlu ve balık kuyruklu olarak tasvir edilir. Helenistik dönemde Okeanos Nehri bir fikir olarak büyük ölçüde terk edildiği ve Okeanos, bu dönemden itibaren Yunan medeniyetinin yeni yeni tanıdığı Hint ve Atlantik Okyanusları ile özdeşleştirildiği içindir ki mozaik sanatında Okeanos, başında yengeç kıskacı biçiminde küçük boynuzları olan bir deniz tanrısı olarak tasvir edilmeye başlanır. Bu mozaiklerde Okeanos'un elinde ya da civarında bir kayık küreği, yanında da çoğunlukla eşi Tethys bulunur. 

Okeanos ve Tethys Mozaiği 
Gazi Antep Zeugma Mozaik Müzesi

Tethys (Yeraltı ve kaynak suları, tatlı sular): Yunan mitolojisinde bir Titan olan Tethys, denizin, bereketli okyanusun kişileşmişidir. Deniz tanrıçası olan Tethys, Uranus ile Gaia'nın kızıdır. Erkek kardeşi olan Okeanos'dan birçok çocuğu olmuştur. Antik Çağ'da O'nun dünyadaki büyük nehirlerin (Nil nehri gibi) annesi olduğuna inanılırdı. 

İsmi "ebe" anlamındaki "tethe" sözcüğünden türeyen tanrıça Tethys, her biri bir peri ya da nehir tanrısı olan sayısız oğlunu ve kızını, Okeanos'tan emdiği sularla besler. Tethys'in başındaki küçük kanatlar, bize onun yağmur bulutlarının anası olduğunu hatırlatır.
Oğlu, Yunan deniz tanrılarından biri olan Peneus'tur. Deniz tanrıçası Tethys'in adı antik bir okyanus olan, Tetis Okyanusu'na verilmiştir.

Chronos Heykeli: Münih Ulusal Müzesi 
Ignaz Günther tarafından 1765-75 yılları arasında yapılmış.

Kronos (zaman): Kronos (Κρόνος) veya Latinlerin yazışıyla Cronus, Yunan mitolojisinde zamanı ve çağları temsil eden tanrı olup ilk Titanların en genci ve lideridir. İsmi Yunanca'da zaman anlamına gelen Kronos, babası Uranos'u büyük bir orakla hadım ederek Titanların başına geçmiş, mitolojide Altın Çağ diye adlandırılan devri başlatmıştır. Titan Kronos'un egemen olduğu bu devir, oğlu Zeus tarafından Titanlar Savaşı denen savaşta mağlup edilip tüm diğer Titanlarla beraber Tartaros'a hapsedilmesiyle kapanır; Zeus egemenliğindeki Olympos Tanrıları devri başlar. Kronos'un eşi, kendisi gibi bir Titan olup bir ölçüde ana tanrıça özellikleri de gösteren Rhea'dır. Kronos, kendisinin de oğlu tarafından devrileceği yönündeki kehanetin doğru çıkmaması için, Rhea'nın doğan çocuklarını anında midesine indiriyordu. Fakat Rhea, en küçük oğlu Zeus doğunca Kronos'u kundak bezine sarılmış bir taş parçasıyla (omphalos) kandırıp Zeus'u Girit'e kaçırmayı başardı. Kronos'un çocuklarını yemesi, bir yerde zamanın her şeyi yutan yıkıcılığını simgeler. Kronos, genellikle elinde büyük bir orakla tasvir edilir; Roma mitolojisine Satürn adıyla geçmiştir.

Kronos ile ilgili iki efsane de Hesiodos'un Thegonia'sında anlatılmaktadır. Homeros destanlarında adı geçer. Kronos'un Hades eliyle yeraltına kapatıldığına da değinilir, ama efsane olarak anlatılmaz. Uranos, Kronos, Zeus efsanesinde iki kez görülen babanın oğluna baskı yapıp oğlunun ayaklanması ve babasını alt ederek egemenliğini elinden alması teması, hele doğan varlıkları yutmak gibi ilkel motifler de Yunan mitolojisine dışarıdan katılmış öğelerdir. Kaynağı güneydoğu Akdeniz çevresinde bulunan bu efsanelerin Yunanlara Fenikeliler yoluyla geçtiği düşünülür. 
Kronos'un annesi Gaia tarafından eline verilen çelik tırpanla babası Uranos'un hayalarını kesmesi, tanrı kuşakları arasında yaşanılan çekişmenin ilk aşamasıdır. Uranos'un erkeklik organından akan kanlardan Erinys'ler ve spermasından Aphrodite doğar. 

Kronos'un Philyra ile birleşmesinden yarı at, yarı insan olan Kheiron doğmuştur. 
Başka efsanelerde de Aphrodite'in babası olarak da geçer. Orfik tarikat geleneğinde Kronos, Zeus ile barışmış ve mutlu bir şekilde adalarında yaşar gibi gösterilir. Bu kaynaklara göre ise Kronos yeryüzünde iyiliği ve bereketi kuran ilk tanrıdır. O'nun egemen olduğu çağ Altın Çağ'a rastlamaktadır. 
Hesiodos'un anlattığı Çağlar Efsanesi Kronos ile ilişkili olarak özellikle Roma'da tutunmuş ve Saturnus Çağı üstündeki efsaneler, birçok şairi etkilemiştir. Haftanın günlerinden Saturday (Cumartesi) ve Güneş Sisteminin Güneş'e yakınlık sırasına göre 6. gezegeni ismini ondan alır.

Hyperion

Hyperion (güneş): Olimpos'lu on iki tanrı tahtı Titanların elinden aldıktan sonra Tartarus'a sürgün edilen on iki Titandan biridir. Kayıtlarda Işığın Titanı olarak da geçer. Ayrıca Helios (Güneş) ve Selene'nin (Ay) babasıdır. Titanlar Dünya'yı yönetirken Dünya'nın Doğu kısmını yönetmiştir (Güneş Doğudan doğduğu için Şafağın Efendisi ve Işığın Lordu olmuştur) ve daha çok Doğu'nun Titanı olarak bilinir.


Theia (Θεα)

Theia (görüntü ve değerli taşlar): Titanlar'ın aydınlıktan sorumlu olanı idi. 
İsmi, Yunanca "görme" anlamındaki "thea" kelimesinden gelir. Aither veya aether denilen, gökyüzünün üst katmanlarındaki, masmavi ve parlak ışığın tanrıçasıdır. Işık ve ışıltıyla olan bu bağlantısı nedeniyle Theia, aynı zamanda altın, gümüş ve değerli taşlar gibi ışıltılı madenlerin bağışlayıcısı olarak düşünülmüştür. Erkek kardeşi ve ışığın Titan-tanrısı olan Hyperion ile birlikteliğinden mitolojiye göre Eos (şafak), Selene (ay) ve Helios (güneş) meydana gelmiştir. Titan kızkardeşleri Phoibe, Mnemosyne, Dione ve Themis gibi, Theia da kehanetle ilgili bir tanrıça sayılmış ve Yunanistan'ın Phthiotis bölgesinde adına bir tapınak inşa edilmiştir.

Koios (bilgelik ve kuzey kutbu): Yunan mitolojisinde, Koios, akıl Titan'iydi. Kız kardeşi olan zeka Titan'ı Phoebe'dan Leto ve Asteria'yi doğurmuştur. Leto, Zeus'la birleşmiş ve Artemis ve Apollo'yu dogurmuştur. Diğer Titanlar gibi, Koios da Zeus ve diğer Olimposlu tanrılar tarafından tahttan indirilmiştir.

Phoebe (gizem ve kehaneti temsil eder): Phoebe, Uranus'le Gaia'nin çocukları olan Titanlardandir. Geleneksel olarak ayla ilişkilendirilen Phoebe, Apollo ve Artemis'in anneannesidir. Koios'tan Leto ve Asteria'yı doğurmuştur. Çok güçlü bir kahindir. Delphi tapınağı ona aittir fakat torunu Apollon'a doğum gününde hediye olarak devretmiştir.

Phoebe ayın parlak halini tarif eder, "saf, parlak" (phoibos) anlamlarına gelir. Yunan mitolojisinde Phoebe adı, parlak gök cisimleri veya madenlerle ilgili pek çok tanrıçanın, özellikle de ay tanrıçalarının alternatif adı olmuştur. 

Rhea Kronus'a bezlere sarılı taş sunuşu  
Capitoline Müzesi, Roma, İtalya

Rhea (doğurganlık, bereket):
 Rhea, Gaia ve Uranos'un kızıdır. Tanrıların anası ve Dağlık bölgelerin tanrıçası olarak bilinir. Önceleri çoğunlukla Gaia ve Kybele ile eş tutulurken sonradan, Olimpos Dağı'nda yaşamamasına rağmen, Olimpian tanrı ve tanrıçalarının anası sayılmıştır.

Rhea'nın kardeşi Kronus'tan 6 çocuğu olmuştur. Bunlar sırasıyla: Hestia, Demeter, Hera, Hades, Poseidon ve Zeus'tur. Kronos babasından öğrendiği üzere çocuklarını doğar doğmaz yutmaya başlamıştır. Rhea bu duruma artık katlanamaz hale gelmiş ve annesi ile babasından Zeus'u kurtarmak için yardım istemiştir. Bir plan yaparak bunu başarmışlardır. Bu plana göre Rhea Zeus doğduğunda onu İda Dağı'na saklamış ve Kronus'a bezlere sarılı taş yedirtmeyi başarmıştır.

Mnemosyne Mozaiği
Tarragona Ulusal Arkeoloji Müzesi, İspanya

Mnemosyne
(hafıza ve hatıra): Mnemosyne, Yunan Mitolojisi'nde hafızanın tecessümü olan Titan tanrıça. Gaia ile Uranos'un Titan adı verilen 12 çocuğundan biridir. Dilleri ve kelimeleri de icat etmiştir. Yazının icadından önce tarihsel olayların hikayelerini ve mitleri nakletmek için gerekli olan sözel hafızayı temsil eder. Sözlü geleneğe bağlı ozanların koruyucu ve esinleyici tanrıçaları olan Müzler (veya Dokuz Musalar, Mousai), Mnemosyne'nin Zeus'tan olma kızlarıdır. 

Efsaneye göre Zeus, Mnemosyne ile üst üste dokuz gece birlikte olmuş, bu dokuz gecenin her birinde ayrı bir müz doğmuştur. Olympos dağının dibinde doğdukları için "Olympos'lu müzler" olarak anılırlar.
Müzlerin, etkili oldukları sanat veya bilim dallarıyla birlikte, isimleri şunlardır: 
Kalliope (destanlar) 
Kleio (tarih) 
Urania (astronomi) 
Thalia (komedya) 
Melpomene (tragedya) 
Polyhymnia (dinsel şiirler) 
Erato (aşk şiirleri, erotik şiirler) 
Euterpe (lirik şiirler) 
Terpsikhore (koro şarkıları ve dans) 

Themis 
(Buluntu: M.Ö. 300. Nemesis Tapınağı - Rhamnous antik şehri)
Ulusal Arkeoloji Müzesi

Themis (ilahi adalet ve düzen): Themis, Yunan mitolojisinde Uranüs ve Gaia'nın kızı olan adalet ve düzen tanrıçasıdır. İlahi adaletin tecessümüdür. Zeus'un Metis'ten sonraki ikinci karısıdır. Babaları Zeus olan, Horae ve Moirae'nin annesidir. Kendisi öfkeli veya cezalandırıcı değildir. Ona yeteri kadar saygı gösterilmediğinde veya adaletsizlik yapıldığında, o sessiz kalır ve onun yerine Nemesis gerekli karşılığı, cezayı verir. Themis, aynı zamanda kâhindir, kehânet gücü vardır, kehânet yeri olan Delphi tapınağını o inşa etmiştir. İlk dönemlerde tam zıddı olduğu Eris ile beraber ve benzer figürize edilirdi. Son dönemlerde ve daha sonraki çağlarda ise gözleri bağlı elinde bir terazi ile figürize edilir oldu.
Themis, Olympos’ta yaşar, Tanrıların toplantılarına başkanlık eder, Olympos'taki düzeni o korur, öyküsü yoktur, Her yerde her zaman vardır. Kılıç, adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını ve gücünü; Terazi, adaleti ve bunun dengeli bir şekilde dağıtılmasını simgeler. "Kadın" ve "Bakire" olması bağımsızlığı ifade eder. Ayrıca Tanrıçanın gözü bağlıdır. Bu da tarafsızlığını simgeler. Hukukun evrensel ilkelerini simgesel olarak taşıdığı için Themis heykeli adaleti en iyi şekilde ifade eden figürdür.

Kriyus (savaş ve barış): Savaşla ve takımyıldızlarla ilgili olduğu sanılan Titan, Uranus ile Gaia'nın oğludur. Bu oniki titan arasında hakkında pek araştırma yapılmayan tek titan Krius'dur. Ne tanrısı olduğu belli olmayan bu titan hakkında pek çok tez atılmış fakat açıklık getirilememiştir. Tarihi kaynaklarda kabul edilen özelliği ve hakkında bilgi olmamasının sebebi şöyle açıklanır...
Krios, bir güç ve savaş tarısıdır. Gaia ile titanların lideri Uranüs'ün oğludur. Ve Nike'nin en büyük atasoyudur. Eurybia ile evlendikten ve Pallas isimli bir çoçuk sahibi olduktan sonra diğer titanlar tarafından tehdit olarak görülmüş; fakat gücü ve kudretiyle başedemiyeceklerini bilen titanlar onu ailesiyle tehdit edip lanetlemiştir. Ve bütün bilgileri kaybolmuş, bulunamamıştır. Krios'a tapan yüzbinlerce insan onun kudretine ve gücüne hayrandır. Yunan mitolojisinde Kronos'tan daha güçlü olduğu sanılan tek titandır.

İapetos (ölümlülük, yaşam süresi): Ölümlülüğü temsil eden Titan, Uranus ile Gaia'nın oğludur. Okeanos ile Tethys'in kızı Klymene ile evlenmiş ve bunun sonucunda çocuları Atlas, Menoitios, Prometheus ve Epimetheus olmuştur.

kopyala-yapıştır kaynak: 
tr.wikipedia.org
yunanmitolojisi.com