22 Ekim 2015 Perşembe

TÖZ

Felsefe Terimleri Sözlüğü'nün Açıklamasına Göre (1975): 
(Yun. hypostasis, hypokeimenon = altta bulunan / Yunanca'da ousia = öz de aynı anlamda kullanılır.) Değişen durumlar ve niteliklere karşı kalıcı olan; bir başka şeyle ya da bir başka şeyde değil, kendi kendisiyle, kendikendisinde var olan. Öznede değil, kendinde var olan. Bağımsızca kendi içinde var olan. 

Spinoza'nın tanımı ile "Varoluşu için başka bir şeye gereksinme duymayan şey." Bağlılaşık kavramı -> ilinek

Modern doğa bilimleri için töz, görüngülerin taşıyıcısı anlamında biçimsel bir kavramdan başka bir şey değildir.


ANAXAGORAS (Anaxagoras, MÖ. 500-428, İyonya)


Anaksagoras (Anaxagoras, MÖ. 500-428) 
Sokrates öncesi düşünürlerdendir.

İyonyalı bilim adamlarının sonuncusudur. Doğum yeri olarak İzmir-Urla yakınlarındaki Klozomenai gösterilirBu şehrin soylu ailelerinden birine mensuptur. Bütün servetini, hayatını adadığı bilimsel araştırmalar uğruna tüketmiş olduğu rivayet edilir. 

Anaksagoras, Atina'ya yerleşmek için gelen ilk düşünürdür. Böylece Atina felsefe dünyasına girmiş; burada iyi karşılanmış; dönemin en güçlü kişisi olan Atinalı devlet adamı Perikles'in dostu olmuştur. 

MÖ. 468 yılında düşen bir gök taşını incelemiş ve onun kızgın bir taş kitlesi olduğu kanaatine varmıştır. Ona göre yeryüzünü oluşturan süreç neyse, diğer gök cisimlerini oluşturan da oydu. Bu nedenle yeryüzü ile gökteki diğer cisimler aynı maddeden yapılmıştı. Yıldızlar gezegenler alev alev yanan kayalardan oluşuyordu. Güneş de yaklaşık Peloponnesos (Mora Yarımadası) büyüklüğünde (21.000 km kare) akkor halinde bir kayaydı.

Devrin başka bir önemli siması olan tragedya yazarı Euripides'le de dostluk kurmuştur. Gök cisimlerini incelemesi ve gök taşının düşmesi onu evrensel düzenle ilgili yeni kuramlar geliştirmeye itmiştir. Ay ve güneş tutulmaları, gök taşları, gök kuşağı ve Peloponnesos'dan daha büyük ve ışık saçan bir kütle olarak tanımladığı güneş ile ilgili bilgiler vermeye çalışmıştır. Gök cisimlerinin dünyayla aynı yapıda olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte bu kuramları halkın inançlarına ters düşmüştür. Zira o dönemde güneş Yunanlar için bir tanrıdır ve onu bir taş olarak nitelendirmek büyük saygısızlıktır. 

Bu nedenle MÖ. 450'de Anaksagoras, Perikles'in siyasi karşıtları tarafından, yerleşik inanca karşı geldiği gerekçesiyle mahkemeye verilmiştir. Perikles sayesinde serbest bırakılmışsa da yine de Atina'dan ayrılıp İyonya'da bulunan Lampsakos'a (şimdiki Çanakkale-Lampsakos) gitmeye zorlanmıştır. MÖ 428'de orada ölmüştür. Ölümünden sonra Lampsakos agorasına heykelinin dikildiği ve de öğrencilerin onun ölüm yıldönümlerinde anma törenleri düzenledikleri söylenir.

Anaksagoras'tan sadece bazı kırıntılar günümüze ulaşmıştır. Bunların sayısı 22'dir. Bu kırıntılar Doğa Üzerine adlı yapıtından kalmıştır. Bu eser, Parmenides ve Empedokles'in esrelerinden farklı olarak düzyazıyla kaleme alınmıştır.

Anaksagoras'ın Varlık Kuramı: 
Varlığın temel köklerini tohum olarak adlandırmıştır. Ona göre doğada nitelik bakımından ne kadar çeşit varsa o kadar da tohum vardır. Duyularımızla algıladığımız nesnelerde tüm tohumların bulunduğunu ve bu nesnelerin kendilerinde ağır basan tohumun karakterini aldığını, onun adıyla anıldığını söyler. Kendi kendine hareket eden tohumlardan ayrı bir hareket ettirici neden bulunması gerektiğini düşünmüştür. Bu nedenin de nous (ruh, akıl) olduğunu ileri sürmüştür. Nous, tohumların birbirleriyle karışması ve birbirlerinden ayrılmasına neden olan hareket ettici kuvvettir. 

Anaksagoras hiçten hiçbir şeyin meydana gelmeyeceğini ve hiçbir şeyin hiçliğe gitmeyeceğini düşünür. Dolayısıyla mutlak anlamda bir oluş ve yok oluş yoktur. Varlıkların en son parçaları yoktur, sonsuza kadar bölünebilirler. Hem sayı bakımından sonsuzdurlar hem de küçüklük bakımından. Evrende hiçbir şey saf halde bulunmaz. 

Evren her şeyin her şeyle tam bir karışım durumunda olduğu bir başlangıç noktasından hareketle meydana gelmiştir. Anaksagoras evrenin bu başlangıç durumuna ilk karışım adını verir. Bu ilk karışıma evreni meydana getirecek olan hareketi verdiren noustur (ruh, akıl). Nous akıllı, düzenleyici, düzen verici bir ilkedir. Bundan dolayı o, her şeyin her şeyle bir arada bulunduğu bu karışıklık durumunu bir düzene sokmuştur.

Anaksagoras'ın Bilgi Kuramı: 
Anaksagoras'a göre benzer benzeri algılayamaz. Algı, karşıtların meydana getirdiği uyarımın sonucudur. 
Gece görmememizin nedeni de, gecenin siyahlığı ile göz bebeğimizin siyahlığı arasında bir fark olmamasıdır. Anaksagoras bir yandan duyularımızın zayıf olduğunu ve bize doğruyu vermekten aciz olduğunu söyler. Öte yandan görünen şeyler sayesinde görünmeyen şeylerin bilgisine erişebileceğimizi kabul eder.

kopyala-yapıştır kaynak: tr.wikipedia.org
A. Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi, 2. baskı, 1. cilt, 2008, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları
Y. Kaya, Antikçağ Felsefesine Genel Bakış, 1.Baskı, İstanbul, 1999
W.K.C. Guthrie, İlkçağ Felsefe Tarihi, çev. Ahmet Cevizci, Ankara: Gündoğan, 1988


LOGOS


Felsefe Terimleri Sözlüğü'nün Açıklaması (1975): (Yun. legein = söylemek, konuşmak) Yunanca'daki ilk anlamı söz, sonradan düşünce, kavram, us, anlam, evren yasası anlamlarını da almış, Herakleitos'tan beri felsefenin temel kavramlarından biri olmuştur. 
1. Söz, anlamlı söz; sözün anlamı. 
2. Mantıksal olarak 
    a) Deyiş. 
    b) Kavram, 
    c) (Platon ve Aristoteles'ten beri) Bir şeyi anlaşılır kılan mantıksal temel. 
    d) Mantıksal olanın birliği 
    e) Bilim ilkesi. 
3. Ruhbilimsel olarak 
    a) (Yunan felsefesinde) İnsan ruhunun usla ilgili bölümü, 
    b) (Yeni insanbilimde) Yaşamın bilinçsiz güçlerinin karşısında etkin bilinç ilkesi. 
4. (Fizikötesinde Herkakleitos ve Stoa'dan beri) Evren usu, evren yasası. 
5. Tanrıbilimsel olarak 
    a) Tanrı sözü. 
    b) (Hellenizm felsefesinde) Tanrı ve evren arasındaki aracı. 
    c. (Augustinus'tan beri) Her bilgiyi olanaklı kılan Tanrısal ışık; bilgi kaynağı.
kopyala-yapıştır kaynak: tdk.gov.tr


Logos, Yunanca'da us (akıl) ile kavrama anlamındadır ve duyguları kavrama anlamındaki pathos sözcüğü karşılığında kullanır. Herakleitos'un varlık anlayışının temelinde yer alan ve başka bir dile çevrilemeyen logos sözcüğü söz, düşünme, akıl, oran, ölçü gibi çok anlamlı bir sözcüktür.

MÖ 5. yüzyılda Herakleitos logosu, evreni düzenli bir bütün olarak kuran ve hareket ettiren ussal ilke biçiminde tanımlamıştır. Buna göre logos, hem oluşumların altında yatan ve onları biçimlendiren düzen ilkesi hem de evrenin böyle bir düzen olarak kavranmasında belirleyici olan bilgi ilkesiydi; evrenin kavranması belirli orantılara yani karşılıklı ilişki içindeki yas niteliğinde bağlantılara göre gerçekleşiyordu. Bu anlamıyla logos özellikle rastlantı ve gelişigüzelliğin karşıtıdır.

Herakleitos'un verdiği anlam Anaksagoras'ın baş kavramı olan “nous” dan farklıdır. Nous bir düzenleyici olarak evrenden önce de vardır ve evrene dışardan gelir, logos ise evrenle birliktedir ve evrensel oluşun içindedir. 

Herakleitos her şey çıkar geçer der; evrende kalıcı olan hiçbir şey yoktur. Bu sürekli evrensel değişiklilik logos için düzenlenmiştir. Logos yasasına göre olup örtmektedir. 

Platon'a göre bilgi, logosta temelleri idealar hem düşünceler hem de bu düşüncelerin ilkesiz sonsuz nesneleridir. Düşünce ile nesne arasındaki özdeşlik bu yüzdendir, yani düşünce nesnesinde her ikisi de idealarda temellendiği için uygundur. 

Aristotales'e göre logos, akıl, iletişim ve eylemin toplamıdır. Aklın açığa çıkarılması bu üçü sayesinde olur. Bunlar bir insanda yoksa onda akıl da yoktur. Şeylerin nasıl ve neden oldukları gibi oluştuğunu, şeylerin nasıl ve neden oldukları gibi kalmadıkları soruları Aristotales için önemlidir ve bu soruların cevapları aklımızda vardır. Aklımızın olmasını da Logos sağlar. Aklı logos yardımıyla açığa çıkarırız.

Logos'un Farklı Anlamları: 
Logos, eski Yunancadaki legein sözcüğünden türetilmiş olup, Herakleitos'tan (Heraklit, İ.Ö. 550-480) beri felsefede, gnostisizmde (mistik felsefe), ezoterizmde (sır olan derin bilgi) ve teozofide (gizemcilik) farklı anlamlarda kullanılmış bir terimdir. Farklı dönem ve çevrelerde farklı anlamlarda kullanılmış bir sözcüktür. Bu farklı anlamlarından bazıları söz, sözün anlamı, kavram, akıl ile kavrama (duygusal kavrama anlamındaki pathos sözcüğünün karşıtı olarak), akıl, bir şeyi anlaşılır kılan mantıksal temel, mantıksal olanın birliği, bilim ilkesi, insan ruhunun şuuruyla ilgili öz-bilgi ya da cevherî bilgi, düşünce, mânâ, varlık nedeni, ilk neden, gerekçe, kainatın yasaları, doğa yasaları, ilâhî ve evrensel düzen ve yasaları, İlâhî İrade, Tanrısal Fikir (Müteal Fikir), evrensel zorunluluktur. Sözcüğü Grekçede felsefi bir kavramı belirtmek üzere ilk kez kullanan Efesli filozof Herakleitos, terimi, her şeyi yöneten değişmez yasa (logos) ya da yasalar (logoi), evreni düzenli bir bütün olarak kuran ve hareket ettiren, evrenin düzenini sağlayan evrensel yasalar, evrenin temeli olan evrensel zorunluluk olarak ifade eder.

kopyala-yapıştır kaynak: tr.wikipedia.org


21 Ekim 2015 Çarşamba

US

Us, Akıl, akl, düşünme ve idrak yeteneği. Latince ratio, İngilizce reason. 

Felsefede akılcılık, akılcılaşma, zihin ve beden, mantık, bellek, anlam ve eylem, epistemoloji ve fenomenoloji gibi başlıklarda ele alınır. 

Eğitim Terimleri Sözlüğü'nün Açıklaması (1974): İnsanlara özgü, onların tümel ve zorunlu olan ilkelere hiç bir güç harcamadan uymalarını sağlayan bilme, düşünme ve önlem alma yetisi.

Ruhbilim Terimleri Sözlüğü'nün Açıklaması (1974): İnsanın mantıklı olarak düşünmesini sağlayan süreç ve eylemlerin bütünü.

Felsefe Terimleri Sözlüğü'nün Açıklaması (1975): 
1. Geniş Anlamda 
Duyarlığın karşıtı olarak, düşünme, anlama, kavrama yetisi; usavurma, çıkarımlar yapma yetisi; olaylar ya da kavramlar arasında zorunlu bağıntılar kurma yetisi; bağlantıları algılama ve kavrama yetisi. Bu bağlamda: 
a) İnsanı hayvandan ayıran öznitelik. İnsan genellikle usu olan bir hayvan olarak tanımlanır. (Hayvanlarda belli bir anlak -intelligence-olduğu, ama us olmadığı kabul edilir.) 
b) Evrenin nesnel düzen ilkesi. (Anaksogoras'ta: "nous", Herakleitos'ta: "logos"); Hegel'de: nesnel-mantıksal biçimlerin bütünü: bütün var olanların temelinde bulunan ilke. 

2. Özel Anlamda 
a) Ortaçağın sonlarından 17. yüzyıla değin, bilgi yetileri olan duyu algısı (sensatio); us (ratio), anlık (intellectus) dizisinde, us (ratio) anlığa (intellectus) göre daha aşağı bir sıraya konmuştur, duyu algılarını kavramlar altında toplayan yeti olarak gösterilmiştir. bk. anlık (intellectus); skolastik çağda akıl aynı zamanda fizikötesi bilgi yetisi olarak kabul edilen anlıktan (intellectus) ayrı olarak çıkarımlar yapan düşünme yetisi olarak da anlaşılır. 
b) Aydınlanma'dan, özellikle Kant'tan bu yana yukarıdaki (2a) anlamın tersine, us yüksek bir bilgi yetisi olarak anlaşılır: böylece us kavramlar yetisi değil, anlığın kavramlarını ilkeler altında birleştirme yetisidir, kısaca ilkeler yetisidir; usun ilkelerine ya da kavramlarına fizikötesi nesneler, yani deneyin ötesinde de bulunan nesneler karşılıktır. Usun bu kavramlarına da Kant "ideler" adını verir. Hegel'de: Karşıtların birliği ve bütünlüğü üzerine eytişimsel düşünme yetisi.

Yöntembilim Terimleri Sözlüğü'nün Açıklaması (1981): Tutarlı ve çıkarımcı olarak düşünme yetisi.

EMPEDOKLES (MÖ. 490-430)


Empedokles (MÖ. 490-430) 
Sokrates öncesi düşünürlerdendir. 

Doğa düşünürlerinden biri olan Empedokles, kendinden önceki doğa düşünürlerinin temel öğe (arkhe) olarak belirlediği, su, ateş ve havaya, "toprak" öğesini ekleyerek, hepsini bir arada kullanan ilk düşünür olmuştur. 

MÖ. 490 yılında Sicilya'nın Agrigentum kentinde, seçkin bir ailenin oğlu olarak doğmuştur. Siyasi bakımdan Anayurdu olan Agrigentum'un hayatında oldukça aktif ve yararlı bir rol oynamıştır. Babasının MÖ. 470 yılında kentin Tiranı'nın devrilmesinde önemli bir rol oynamış olduğu söylenmektedir. Bu tiranın tahtı Empedokles'e sunulmuş olsa da, O demokratik eğilimleri nedeniyle bunu reddetmiştir. 

Empedokles, bilgisinin doğal güçleri denetlemek için anahtar olduğunu, bilgisiyle insanların rüzgarları durdurabileceğini, yağmur yağdırabileceğini ve hatta ölüleri Hades ülkesinden geri getirebileceğini ileri sürmüştür. Bu düşünceleri nedeniyle kendisinin büyücü olduğu söylentisi ortaya çıkmıştır. Sadece kuramlarla değil aynı zamanda pratikle de ilgilidir. Bir kenti kasıp kavuran veba salgınını, o kenti çevreleyen bataklıkları kurutarak önlemiştir. Doğduğu kent olan Agrigentum'un havasını sağlıklı kılmak amacıyla, kuzey rüzgarına yol açabilmek için şehri kuzeyden çevreleyen kayaları parçalatmıştır. 

Empedokles Parmenides'ten sonra düşüncelerini şiir şeklinde ifade eden ikinci önemli düşünürdür. Kendisinden sonra aynı şekli yine kendisinin bir hayranı olan Romalı Lucretius (MÖ 1. yüzyıl) devam ettirecektir. 

Ölüm yeri ve şekliyle ilgili olarak ise farklı rivayetler vardır. Bir rivayete göre Etna Yanardağı'na atlayarak hayatına son vermiştir. Başka bir rivayete göre ise 60 yaşlarında iken Yunanistan'da Peloponnesos'ta normal bir şekilde ölmüştür.

Empedokles'in bugün elimizde bulunan iki şiirinin yanında bazı başka şiirleri olduğu da söylenmektedir. Ancak bu diğer şiirlerinden herhangi bir parça mevcut değildir. Doğa Üzerine ve Arınmalar adlı bu iki şiirin asılları toplamının yaklaşık 5000 mısradan oluştukları tahmin edilmektedir. Doğa Üzerine adlı şiirin yaklaşık 2000 dizeden meydana geldiği tahmin edilir. Bu dizelerden yaklaşık 350 mısra ve parçacık günümüze kalmıştır.

Doğa Üzerine adlı yapıtında Empedokles'in özgünlüğünü gösteren iki önemli düşüncesi vardır: 
Bunların ilki, temel öğenin birden fazla olduğunu kabul etmesidir. Kendisinden önceki düşünürlerin öne sürdüğü temel öğeler su, hava ve ateşti. Empedokles ise bunlara bir de toprak öğesini eklemiştir. Bu dört öğe baştan beri vardır. Bunlar ne değişir ne de yok olur, yani başlangıcı ve sonu yoktur. Evrende bunların miktarları hep aynı kalır. Her şey bu dört öğenin belirli birleşmelerinden oluşur.
İkinci özgün düşüncesi ise bu temel öğelerin birleşip ayrılması için bir hareket ettirici güç olması gerektiğidir. Empedokles bu gücü sevgi ve nefret olarak açıklamıştır. Sevgi, öğeleri birleştirir, nefret ise bunları birbirinden ayırır. Bunun yanında Empedokles, var olan bir şeyin yok olmasının veya yokluktan bir şeyin meydana gelmesinin imkânsız olduğunu; evrenin de bu şekilde oluştuğunu söyler. Başlangıçta sevginin etkisiyle bütün öğeler birbirine karışmış durumdadır. Nefretin küre şeklindeki evrene yaklaşmasıyla bir girdap, çevrinti hareketi oluşur ve bu öğeler birbirlerinden ayrılırlar. 

Güneş ve ay tutulması konusunda doğru bir gözlem yapmış, ayın ışıgını güneşten aldığını anlamıştır. Deriden yapılan solunumu açıklamıştır. Hayvanların nasıl ortaya çıktıklarıyla ilgili kuramı vardır. Algının nasıl meydana geldiğini, gözü ve görmenin nasıl olduğunu da açıklamıştır. Ruh göçüne inanır...

Kanın, insan hayatının ana taşıyıcısı ve düşünmenin merkezi olduğunu söyler. Empedokles'e göre temel öğeler kanda, en olgun biçimde bir araya gelmiştir. İnsanın tüm yetenekleri ise bu karışımın olgunluğuna bağlıdır...

Empedokles'in kendisinden sonra gelen düşünürler arasında özellikle Aristoteles üzerinde etkisi olmuştur.

kopyala-yapıştır kaynak: tr.wikipedia.org


ELEA OKULU


Elea Kalıntıları (Romalılar tarafından "Velia" olarak anıldı.)

Elea Okulu, İtalya'nın batı kıyılarında yer alan Alento Irmağı'nın denize döküldüğü yerde kurulan ve bir Yunan kolonisi olan Elea (Elaia) kentinde kurulmuş bir felsefe okulu olduğu için bu adı alan ilk felsefe okullarının en önemlilerinden biridir.

Elea Okulu'nun, birçok öğrenci yetiştirmiş ve çok önemli felsefi düşüncelerin temsilciliğini yapmış olduğu bilinmekle birlikte, adları felsefe tarihinde her zaman gündeme gelen üç büyük filozofu vardır; bunlar: 


Ksenophanes (Xenophanes; MÖ. 570-480): Sokrates öncesi düşünürlerden Ksenofanes Kolophonlu'dur (şimdiki İzmir-Değirmendere Köyü). MÖ. 540 yılında Anadolu'nun İranlılar tarafından işgal edilmesiyle yurdundan ayrılmak zorunda kalır. Antik Yunan kentlerinde yetmiş yıl süren bir geziden sonra, yaşamının sonlarına doğru Napoli’nin güneyindeki Elea'ya yerleşir. Çoktanrıcılığa karşı tek tanrı polemiğini orada yapmış, Homeros'la Hesiodos'a karşı çıkarak Tanrı'nın birliğini ve değişmezliğini savunmuştur. İnsan ve kültür sorunlarına ilgi duymuş. İçinde yaşadığı Yunan toplumunun ve kültürünün temel kurum, kavram ve değerlerini sorgulamıştır. Bunun için sıkı eleştiriler getirmiş, eleştirilerini ise hiciv biçimiminde ifade etmiştir. Düşüncelerinin halk üzerinde etkisi olmamışsa da tanrının, yerinde durarak, dünyayı düşünmekle kımıldattığı şeklindeki öğretisi, Aristoteles tarafından ele alınmak ve tamamlanmak suretiyle yüzyıllar boyunca hüküm sürmüştür.


Parmenides (M.Ö. 501-450): Doğa filozoflarından sayılmakla birlikte, Antik Yunan felsefesinde rasyonalizm geleneğinin ilk filozoflarından biridir. Yalnızca düşünür olarak değil yasakoyucu ve devlet adamı olarak da rol oynadığı sanılmaktadır. Parmenides'e göre, evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani varlık, mutlak anlamda birdir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez, ezeli ve ebedîdir; onda hareket ve değişme yoktur. Herakleitos ile sürekli yaşadığı varlık ve evren hakkındaki tartışmalarıyla da ünlüdür.


Zenon (Elealı Zenon, MÖ. 490-425): Parmenides'in izleyicisi olan Antik Yunan filozofu, Elea Okulu'nun en önemli filozofları arasında yer alır. Zeno, hocası Parmenides'in bir'ci anlayışını ve yalnızca varlık'ın değişmez gerçek olduğunu öne süren görüşünü geliştirmiş, çokluk ve değişmenin gerçek olduğunu savunan karşıt görüşlerin tezlerine karşı mantıksal güçlükleri gözler önüne seren dolaylı kanıtlarla değişimin olanaksızlığını göstermeye çalışmış, ileri sürdüğü örneklemeleriyle felsefe tarihinde ün kazanmıştır. MÖ 490 - MÖ 425 yılları arasında yaşadığı rivâyet edilse de doğum ve ölüm tarihi kesin değildir. Zeno bir mantık ustası ve diyalektik düşüncenin en önemli geliştiricilerinden biridir. İleri sürdüğü önermeler, felsefe tarihinin en önemli paradoksları arasında yer almaktadır. Bunlardan en ünlüleri Aşil paradoksu ve Ok paradoksu olarak belirtilebilir. Zeno bu örneklemelerden hareketle değişimi bir yanılsama olarak formüle eden felsefesini temellendirir. İlk paradoksta, ünlü bir Yunan koşucu olan Aşil, bir kaplumbağayla yarışacaktır. Kaplumbağa biraz daha önde olacaktır koşuya başlarken. Zeno, bu koşuda hızlı Aşil'in hiçbir zaman kaplumbağayı geçemeyeceği, bunun mantıksal olarak mümkün olmadığını öne sürer. Çünkü her seferinde Aşil'in aşması gereken bir mesafe kalacaktır, kaplumbağanın bulunduğu noktaya her gelişinde kaplumbağa bir başka noktaya geçmiş olacaktır ve Aşil'in onu geçebilmesi için her seferinde bu noktaları öncelikle geçmiş olması gerekir. Ok paradoksunda da benzer bir sonuca varılır. Buradaki temel argüman şöyledir: Mesafe sonsuz noktalardan oluşmaktadır ve bunlar sonlu bir süre içinde geçilemezdir. Böylece Zeno mantıksal ve diyalektik olarak bilinen diyalektikcilerin tam karşıt yönünde hareketin ve değişmenin olanaksız olduğunu, bunların bir yanılsama olduğunu ve temelde varlık'ın değişmeyen bir halinde bulunduğunu öne sürer.


Felsefe tarihinde Sokrates öncesi olarak kabul edilen dönemin en önemli okullarından olmuştur. Varlık, varoluş, yanılsama, birlik gibi kavramlarla felsefi tezlerini yürütmüş, mantık ve diyalektik aracılığıyla, varlığın birliği ve bölünemezliği, değişme ve hareketin olanakızlığını kanıtlama yoluna gitmişler, ilk önemli rasyonalist düşünürlerden olmuşlardır.


kopyala-yapıştır kaynaklar: tr.wikipedia.org


20 Ekim 2015 Salı

ARISTOTELES (Aristo; MÖ. 384 - 322)


Aristoteles (Aristo Yunanca: Ἀριστοτέλης Aristotelēs; MÖ. 384 - 322) 
Antik Yunan filozof. 
Aritoteles adının Türk Dil Kurumu'nun yabancı özel adların yazılışı kuralına göre Arapça ve Farsça eserlerden yapılan çeviriler ile Türkçeye yerleştiği Aristo şeklinde yazılması önerilse de her iki ad da Türkçe akademik kaynaklarda yaygın olarak kullanılmaktadır.

Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri olarak görülür. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.

Aristoteles, Ege Denizi'nin kuzeyinde bulunan Stageria'da doğmuştur. O dönemde, Stageria'da İyon kültürü egemendir ve Makedonyalı'ların buraları istila etmeleri bile bu durumu değiştirmemiştir. Bu nedenle Aristoteles'e bir İyonya filozofu denilebilir. 

Annesi hakkında adından başka hiçbir şey bilinmemektedir; babası Nicomaihos, hekimdir ve Makedon Kral Amyntus'un (M.Ö. 393-370) hekimliğine getirildiğinde, ailesi ile birlikte Stageria'dan Makedonya'nın başkentine taşınmıştır. Aristoteles burada öğrenim görmüş ve savaş yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler ve deneyimler edinmişti. Bir taraftan İyon ve diğer taraftan Makedonya etkileriyle biçimlenmiş ve gençliğinde, ilgisini daha çok tıp üzerinde yoğunlaştırmıştı. 17 yaşına geldiğinde öğrenimini tamamlaması için Atina'ya gönderilen Aristoteles, hayatının 20 yılını (M.Ö. 367-347) burada geçirdi. Atina'ya gelir gelmez, Platon'un öğrencisi olarak Akademia'ya girdi ve hocasının ölümüne kadar burada kaldı. Platon, sürekli olarak çekiştiği bu değerli öğrencisinin zekasına ve enerjisine hayran kalmış ve ona Yunanca'da akıl anlamına gelen Nous adını vermişti. Atina'da kaldığı süre içerisinde Aristoteles, başka hocaları da izledi ve Agora'da politik dersler aldı. 

Platon MÖ 347'de öldüğünde, Akademeia'nın başına ardılı olarak yeğeni Spevsippos'u atamıştır. Antik Çağ'dan itibaren yaşamöyküsü yazarları Platon'un bu seçiminin Aristoteles'in Akademeia'yı terk etmesinin asıl nedeni olarak görürler. Aristoteles'in en azından Spevsippos'a karşı kalıcı bir garez duyduğunu biliyoruz. Aynı yıl, belki de ustasının teşvikiyle, Platon'un öğrencisi Xenocrates ve daha sonra halefi olacak bitki biyologu Theophrastus ile bugün Biga Yarımadası olarak anılan Troas bölgesindeki Assos kentine gider. Orada Atarneus Tiranı Hermias'ın siyasî danışmanı ve dostu olur. Aynı esnada, özgünlüğünü daha o zamandan belli eden bir okul kurar. Bu okuldaki girişimleri arasında yaşambilim üzerine çalışmaları yer alır. 345-344 yıllarında, belki de Theophrastos'un daveti üzerine, komşu Lesbos (Midilli) adasının Doğu kıyısındaki Mytilene (Midilli) kentine varır. 343'te Pella'daki (Bugün Ayii Apostili) Kral Makedonyalı Philippos'un sarayına, oğlu İskender'in eğitimini üstlenmek üzere çağırılır. 341 yılında Perslerin eline düşen Hermias'ın feci sonunu Pella'da öğrenir, anısına bir ağıt düzer. Gerek Pella'da ikamet ettiği sekiz senelik dönem, gerek eğitmenlik vazifesinin içeriği hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Philippos'un ölümüyle MÖ. 335'te İskender tahta geçer. Aristoteles Atina'ya dönüp Akademeia'ya rakip olacak 
Başka bir okul kurmaya karar verdi ve bu maksatla kentin batısında bulunan ve Apollon Lyceios'un (Kurt Tanrı) anısına ayrılmış olan ormanlık alanı seçti. İşte bugün de kullanmakta olduğumuz Lise adı, bu Lyceios'tan gelmektedir. 
Lyceum (Bilinen ilk lise olarak kabul edildiği gibi bu günkü Lise kelimesinin de atasıdır) ya da diğer adıyla Peripatos'u (öğrencileriyle içinde dolaşarak tartıştıkları bir tür çevresi sütunlarla çevrili avlu ya da galeri) kurar. Lyceumlulara verilen Peripatetikoi adı buradan geliyor. Burada on iki sene ders verir. MÖ. 323'te Büyük İskender'in bir Asya seferi esnasında ölmesi üzerine Atina'da Makedon karşıtı bir tepki dalgası peydah olduğu vakit, aslında Makedonculuk zannı taşıyan Aristoteles'e karşı, dine saygısızlık davası açılması söz konusu olur. Bir ölümlüyü "Hermias"ı anısına bir ilâhi yazarak ölümsüzleştirmekle itham edilir. Bunun üzerine Aristoteles, Sokrates'in yazgısını paylaşmak yerine Atina'yı terk etmeyi seçer: kendi deyişiyle, Atinalılar'a "felsefeye karşı ikinci bir suç işlemeleri" fırsatını tanımak istemez. Annesinin memleketi olan Eğriboz (Evboia) adasındaki Helke'ye (Khalkis) sığınır. Ertesi yıl MÖ. 322'de, altmış üç yaşında hayatını kaybeder.

Aristoteles'in Metodolojisi (yöntembilimi):
Aristoteles felsefeyi özler üzerinden tanımlar. Felsefeyi, "varolanın evrensel özünün bilimi" olarak tanımlar. Platon ise felsefeyi "idea'ların bilimi" olarak tanımlamıştır. Platon'a göre "idea"lar varolanın temelidir. Hem Platon hem de öğrencisi Aristoteles, felsefeyi evrensel (tümel: bütüne ait olan) olanın bilgisi olarak görürler; ancak Aristoteles evrensel olanı (tümel: bütüne ait olan) varolanlar (tikel: 'az'a ait olan) içinde bulup buna öz derken, Platon evrenseli varolan nesnelerin dışındaki 'idea'larda görmüştür. Aristoteles için felsefi metod, varolan tikel fenomenlerden çıkarak, onları aşıp, özlerin bilgisine varmak olarak tanımlanabilir. Platon için ise felsefi metod, evrensel idea'ların bilgisinden yola çıkarak bu idea'ların dünyadaki kusurlu taklitlerini yorumlamak olarak görülür. Aristoteles'in terminolojisinde doğa felsefesi terimi doğal fenomenlerin (Hareket, ışık, fizik kuralları gibi) incelenmesi için kullanılır. 
Yüzyıllar sonra bu konular bilimsel yöntemle incelenerek modern bilimin temelini oluşturacaktır. 

Aristoteles, felsefeyi metafizikten ayrı bir alan olarak görür. Daha geniş bir anlamda, Aristoteles felsefeyi akıl yürütme ve bilim ile bir görür. Ancak Aristoteles bilim derken bunu bugün bizim anladığımızdan farklı anlamda kullanır. "Bütün bilimler (dianoia: düşünce) ya pratiktir, ya poetik (şiire özgü) ya da teorik ()" derken pratik bilim olarak etik ve politikayı, poetik olarak şiir ve güzel sanatların incelenmesini, teorik bilimlerle de fizik, matematik ve metafiziği kasdeder. Daha kesin bir anlamda felsefe tanımı yaparak, Aristoteles felsefeyi "maddi olmayan varlığın bilgisi" olarak tanımlar. Buna "ilk felsefe" der. Mantık, ya da Aristoteles'in kullandığı terimle Analitik (çözümleyici-çözümlemeli), felsefe için öğrenilmesi gereken bir temel oluşturur. Böylece Aristoteles felsefesinin bölümleri şu şekilde oluşur:
1. Mantık: Aristoteles’ten önceki felsefede ilkin doğa, sonra insanla ilgili pratik sorunlar araştırılmış, Platon bunlara bir de dialektiki (idea öğretisi, metafizik) katmıştı. Böylece beliren üç sorun alanının başına, Aristoteles şimdi yeni bir bilimi koyar: mantık (Logikos: akıl yürütme). O'na göre, bu üç alanda incelemelere girişmeden önce, bilimin ne olduğu ve yapısı üzerinde bir araştırma, bilimsel düşüncenin formları ve kanunları üzerinde bir öğreti gerektir. Aristoteles bu başlangıç denemelerini mantığında bir sistem halinde işleyip geliştirmiştir. Bundan dolayı O'na "mantığın kurucusu" denir. 
2. Teorik Felsefe (fizik, matematik ve metafizik)  
3. Pratik Felsefe (etik ve politika)  
4. Poetik Felsefe (şiir ve güzel sanatların incelenmesi) 


Çalışmaları: 
Aristoteles'in matematik bilgisi araştırmalarına yeterli olacak düzeydeydi. Bilimleri matematik, fizik ve metafizik olarak üç bölüme ayırırken, Platon gibi, matematiğe (yani aritmetik, geometri, astronomi ve müzik bilimlerine) öncelik tanımıştı; ancak uygulamalı matematikle ilgilenmiyordu. "Eşit şeylerden eşit şeyler çıkarılırsa, kalanlar eşittir." veya "Bir şey aynı anda hem var hem de yok olamaz (üçüncü durumun olanaksızlığı ilkesi)" gibi aksiyomların bütün bilimler için ortak olduğunu, postülaların ise sadece belirli bir bilimin kuruluşunda görev yaptığını söyleyerek, aksiyom ile postüla arasındaki farklılığa işaret etmişti. Aristoteles'in, süreklilik ve sonsuzluk hakkında yapmış olduğu temkinli tartışmalar, matematik tarihi açısından oldukça önemlidir. Sonsuzluğun gerçek olarak değil, gizil olarak varolduğunu kabul etmiştir. Bu temel sorunlar üzerindeki görüşleri, daha sonra Archimedes (matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendis Arşimet (MÖ 287- 212)) ve Pergeli matematikçi Apollonius (MÖ 262-190) tarafından yeniden işlenip değerlendirilecektir. 

Aristoteles, astronomiye ilişkin görüşlerini Fizik (Physica 18 cilt) ve Metafizik (Metaphysica) adlı yapıtlarında açıklamıştır. Bunun nedeni, astronomi ile fiziği birbirinden ayırmanın olanaksız olduğunu düşünmesidir. Aristoteles'e göre, küre en mükemmel biçim olduğu için, evren küreseldir ve bir kürenin merkezi olduğu için evren sonludur. Yer evrenin merkezinde bulunur ve bu yüzden, evrenin merkezi aynı zamanda Yer'in de merkezidir. Bir tek evren vardır ve bu evren her yeri doldurur; bu nedenle evren-ötesi veya evren-dışı yoktur. Ay, Güneş ve gezegenlerin devinimlerini anlamlandırmak için Knidoslu gökbilimci filozof Eudoxos (M.Ö 406-355)'un ortak merkezli küreler sistemini kabul etmiştir. 

Acaba Aristoteles bu kürelerin gerçekten varolduğuna inanıyor muydu? 
Elimizde buna ilişkin kesin bir kanıt bulunmamakla birlikte, geometrik yaklaşımı mekanik yaklaşıma dönüştürmüş olması, inandığı yönündeki görüşü güçlendirmektedir. De Caelo'da (Gökler Üzerine) yapmış olduğu en son belirlemelere göre, en dışta bulunan Yıldızlar Küresi, yani evreni harekete getiren ilk hareket ettirici, aynı zamanda en yüksek tanrıdır. Metafizik'te ise, Yıldızlar Küresi'nin ötesinde, sevenin sevileni etkilediği gibi gökyüzü hareketlerini etkileyen, hareketsiz bir hareket ettiricinin bulunduğunu söylemiştir. Öyleyse Aristoteles, yalnızca gökcisimlerinin tanrısal bir doğaya sahip olduğuna inanmakla kalmamakta, onların canlı varlıklar olduğunu da kabul etmektedir. Bu evrenbilimsel kuram, Fârâbî ve İbn Sinâ gibi Ortaçağ İslâm Dünyası'nın önde gelen filozofları tarafından da benimsenecek ve Kuran-ı Kerim'de tasvir edilen Tanrı ve Evren anlayışıyla uzlaştırılmaya çalışılacaktır. 

Aristoteles'e göre, Evren, Ayüstü ve Ayaltı Evren olmak üzere ikiye ayrılır: Yer'den Ay'a kadar olan kısım, Ayaltı Evren'i, Ay'dan Yıldızlar Küresi'ne kadar olan kısım ise Ayüstü Evren'i oluşturur. Bu iki evren yapı bakımından çok farklıdır. Ayüstü Evren ve burada yer alan gökcisimleri, eterden oluşmuştur; eterin, mükemmel doğası, Ayüstü Evren'e ezelî ve ebedî bir mükemmellik sağlar. Buna karşılık, Ayaltı Evren, her türlü değişimin, oluş ve bozuluşun yer aldığı bir evrendir. Burası, ağılıklarına göre, Yer'in merkezinden yukarıya doğru sıralanan dört temel öğeden, yani toprak, su, hava ve ateşten oluşmuştur: toprak, diğer üç öğeye nispetle daha ağır olduğu için, en altta; ateş ise daha hafif olduğu için, en üstte bulunur. Aristoteles'e göre, bu öğeler, kuru ve yaş ile sıcak ve soğuk gibi birbirlerine karşıt dört niteliğin bireşiminden oluşmuştur. 

Varlık biçimlerinin mükemmel olmaları veya olmamaları da Yer'in merkezine olan uzaklıklarına göre değişir. Bir varlık Yer'e ne kadar uzaksa, o kadar mükemmeldir. Bundan ötürü, merkezde bulunan Yer mükemmel olmadığı halde, merkeze en uzakta bulunan "Yıldızlar Küresi" mükemmeldir. Bu mükemmel küre, aynı zamanda Tanrı, yani ilk hareket ettiricidir. 

Yapıları farklı olan bu iki evrende, farklı fizik kanunları geçerlidir. "Ayüstü Evren"de bulunan gökcisimleri, taşıyıcı kürelere yapışık oldukları için düzgün dairesel yörüngeler çizerler. 
Her tür değişimin yer aldığı "Ayaltı Evren"de ise birbirinden farklı iki tür hareket söz konusudur. Bunlardan birisi doğal, diğeri ise zorunlu harekettir. Zorunlu hareket, bu evrendeki bir nesnenin, örneğin bir taşın, kuvvet uygulanarak doğal yerinden, uzaklaştırılması sonucu oluşan harekettir. Bu harekette uygulanan kuvvet ortadan kaldırıldığında, hareket de ortadan kalkar ve bu defa nesne, ağır olması dolayısıyla, doğal yerine doğru düşer. İşte nesnelerin doğal yerlerine varmak için yaptıkları bu harekete de doğal hareket denir. Doğal harekette, kuvvet nesnenin ağırlığıdır. Aristoteles'e göre, iki tür zorunlu hareket vardır. Hareketi sağlayan kuvvet, bir cisim üzerindeki etkisini, cismin hareketinin her anında sürdürüyorsa, buna sürekli zorunlu hareket, ilk hareketi verdikten sonra kesiliyorsa, buna da süreksiz zorunlu hareket denir. 
Ama Aristoteles, kuvvet olmaksızın hareketin de olamayacağına inandığından, (mesela bir taşın fırlatılmasında olduğu gibi) süreksiz zorunlu hareketin oluşabilmesi için, hareket ettiren kuvvetin, ilk hareketin verilmesinden sonra, cismi ileten ortama geçtiği düşüncesini benimsemek zorunda kalmıştır. Ancak Aristoteles'e göre, fırlatılan bir cismin hızı (v), bu cisme uygulanan kuvvetin miktarı (f) ile doğru, cismin içinde bulunduğu ortamın yoğunluğu (d=direnç) ile ters orantılıdır ve v=f:d ve eğer f=a (ağırlık) olursa, v = a:d biçiminde ifade edilebilir. 
Aristoteles'in ulaşmış olduğu bu sonuç sonraları iki açıdan eleştirilmiştir: 
1. Ortamın direnci, sıfır olduğunda hız sonsuz olacaktır; oysa Aristoteles sonsuz hızı kabul etmez. Kuvvetin dirence eşit olduğu durumda da, Aristoteles'e göre hareket olmaz. Oysa, bu durumda formülden çıkan sonuç 1'dir ve bu hareketin olduğunu gösterir. 
2. Hareketi olanaklı kılan ortam, bir taraftan cismi iletirken diğer taraftan durdurur. Oysa bir şeyin aynı anda iki karşıt niteliğe sahip olması olanaklı değildir. 

Aristoteles'in oluşturduğu bu fizik ve evren görüşü kendisinden sonra az çok değişime uğramışsa da uzun yıllar egemen olmuş ve Galileo'nun yaptığı çalışmalarla geçersiz hale getirilmiştir. Aristoteles'ten önce de hayvanlar üzerinde araştırmalar yapan bilginler vardı; ama zoolojinin, yani hayvanbiliminin kurucusu Aristoteles olmuştur. Aristoteles, hayvanlar üzerinde yapmış olduğu gözlemlerden çıkarmış olduğu bulguları, Historia Animalium (ya da De anima) (Hayvanlar Üzerine Araştırmalar), De Partibus Animalium (Hayvan Bedeninin Bölümleri Üzerine), De Motu Animalium (Hayvanların Hareketi Üzerine), De Incessu Animalium (Hayvanların Yürüyüşü Üzerine), Parva Naturalia (Doğa Üzerine Notlar) ve De Generatione Animalium (Hayvanların Oluşumu Üzerine) başlıklı eserlerinde topluyor.

Aristoteles, çalışmaları sırasında karşılaştırma yöntemini izlemiş ve bulguları belirlerken benzerliklerden ve farklılıklardan yararlanmıştır. Hayvanları, yaşamış oldukları çevre içerisinde inceleyen Aristoteles, Plinius'tan oldukça farklı bir tutum içerisindedir; sadece gözlem sonuçlarından yararlanmış ve önceki yapıtlardan derlemiş olduğu bulguları, kendi gözlemleri ile denetlemeyi ihmal etmemiştir. Rivayetlere güvenmemiş ve fil gibi, çok iyi tanımadığı hayvanlardan asla söz etmemiştir. 
Hayvanları, kırmızı kan içerenler ve içermeyenler olmak üzere iki sınıfa taksim etmiştir:
I. Kırmızı Kanlı Olanlar (Sanguineous) 
a. Doğuran dört ayaklılar; bütün memeli hayvanlar bu guruba girmektedir; bunlara yarasalar ve yunuslar da dahildir. 
b. Yumurtlayan dört ayaklılar; bunlara kertenkele, kaplumbağa ve timsah dahildir. 
c. Kuşlar ayaklarına göre sekiz alt gruba ayrılmıştır. Bu sınıflama onların ayak şekillerine ve beslenmelerine dayanılarak yapılmıştır. 
d. Balıklar ise iskeletlerine göre iki kısma ayrılmıştır: Kemik iskeletliler ve kıkırdak iskeletliler. 

II. Kırmızı Kanlı Olmayanlar (Anaima) 
a. Yumuşak vücutlu omurgasızlar. 
b. Bir dış iskeletle kaplı olan yumuşak omurgasızlar. 
c. Sert bir dış kabukla kaplı yumuşak omurgasızlar. 
d. Böcekler; bunlar da sekiz kısma bölünmüştür. 
Aristoteles, buradaki sekiz gruptan her birine kapsamlı cins (genus) ve onların alt bölümlerine ise cins veya tür adını vermiştir.

• Aristoteles'in Mantık Yazıları:
Organon (Yunanca: Ὄργανον, anlamı: alet, araç, organ), Aristoteles'in 6 ciltlik klasik mantık üzerine olan kitap serisi. Organon ismi daha sonraları Aristo'nun izleyicileri olan Peripatetik'ler (Peripatetik: Aristoteles'in yorumcularına verilen isim) tarafından verilmiştir. 
1. Kategoriler (Categoriae): Kategoriler ya da Yüklemler Aristoteles'in Organon adı altında derlenen mantık ile ilgili metinlerinden biridir. Eser 15 bölümden oluşan kısa bir metindir. Metin eş-adlılık, ortak-adlılık ve yan-adlılık tanımlamalarıyla başlayarak, tasımda kullanılması amaçlanan terim türlerinin özelliklerini inceler.
2. Önermeler Üzerine (Perihermenias)Aristo burda 14 başlıkta önermeleri açıklamaya çalışır. Önermelerin doğru veya yanlış sonucu veren ifade biçimleri olduğunu ve önermelerin hiçbir sonuç vermeyen (istekler gibi) ifade biçimlerinden nasıl ayrılacağını açıklar. Özellikle karşıt önerme çiftleri belirlemeye çalışır. Olumlu, olumsuz, genel ve özel önermeler arasındaki ilişkileri açıklar. Bu metin Aristo'nun dil felsefesine en önemli katkılarından biridir.
3. Birinci Analitikler (Analytica Priora): Aristo'nun kıyas yöntemi bu eserde açıklanır. İki gözlem ya da bilgiden nasıl bir tümevarımsal sonuç çıkarılabileceği ve geçerli kıyas biçimlerinin neler olduğu açıklanır. 
4. İkinci Analitikler (Analytica Posteriora): Aristo, birinci analitiklerde temellendirmenin salt formel yanını, yani kıyası incelerken, önermelerin gerçeklik konusundaki bilgisel değerleri ile ilgilenmez. İkinci Analitikler bilginin temel öğelerine değinerek bu yanlara da girer. Tanımlama, bilimsel bilgi ve kanıtlama gibi konularla bu eserinde uğraşır. Farabi'ye göre bu eserde ele alınan Burhan (kanıtlama) mantık felsefesindeki en üst ve önemli yeri oluşturur.
5. Topikler (Topica): Bu eser diyalektik akıl yürütme ile ilgilidir. Geçerli argümanlar oluşturma, mutlak olandan çok olası sonuç çıkarmalar gibi konularla ilgilenir. İslam felsefesinde ise Cedel adıyla anılır. Buradaki akıl yürütmeler genel kabul görmüş fikirlerden yol çıkarak yapılan akıl yürütmelerdir. Topiklerde ele alınan 5 meşhur kavram vardır. (Bunları "Kategoriler"de işlenen 10 kategori ile karıştırmamak gerekir.) Bunlar; horos (tanım), genos (cins), diaphora (fark), idion (özellik), sumbebekos (ilinti).
6. Sofistik Deliller (Peri Sophistikon Elegkhon): Mantıksal safsatalar üzerinde durur ve Aristo'nun diğer bir eseri olan Retorik'e bir geçiş yapma olanağı sağlar. "İkinci Analitikler"de işlenen kanıtlama "Sofistik Deliller" ve "Retorik" için bir uygulama alanı tespit eder.

Aristoteles'in Doğa Yazıları: 
— Evren Üzerine (De Mundo) 
— Fizik (Physica - 8 cilt) 
— Gökyüzü Üzerine (De Caelo - 4 cilt) 
— Metoroloji Üzerine (Meteorologica - 4 cilt) 
— Ruh Üzerine (De Anima - 3 cilt) 
— Kısa Doğa Yazıları (Parva Naturalia) 
     • Duyular Üzerine (De sensu et sensibilibus)
     • Bellek ve Anılar Üzerine (De Memoria et Reminiscentia)
     • Uyku ve Uyanıklık Üzerine (De Somno et Vigilia)
     • Düşler Üzerine (De Insomniis)
     • Uykuda Kehanet Üzerine (De Divinatione per Somnum)
     • Uzun ve Kısa Hayat  (De Longitudine et Brevitate Vitae)
     • Gençlik ve İhtiyarlık Üstüne (De Iuventate et Senectute)
     • Yaşam ve Ölüm Üzerine (De Vita et Morte)
     • Nefes Alma Üzerine (De Respiratione)
— Hayvanların Tarihi Üzerine (Historia Animalium - 10 cilt) 
— Hayvanların Kısımları Üzerine (De Partibus Animalium - 4 cilt) 
— Hayvanların Hareketi Üzerine (De Motu Animalium) 
— Hayvanların Gelişimi Üzerine (De Incessu Animalium - 10 cilt) 
— Hayvanların Oluşumu Üzerine (De Generatione Animalium) 
— İkincil Yazılar (Opera Minora) 
     • Renkler Üzerine (De Coloribus)
     • Duyulan Şeyler (De Audibilibus)
     • Fizyognomikler (Physiognomonica)
     • Bitkiler Üzerine (De Plantis)
     • Muhteşem Duyumlar (De Mirabilibus Auscultationibus)
     • Mekanik (Mechanica) 
     • Görünmez Çizgiler Üzerine (De Lineis Insecabilibus)
     • Rüzgârların Yerleri ve Adları (Ventorum Situs)
     • Melissos, Ksenofanes ve Gorgias Üzerine 
— Sorunlar (Problemata)
— Doğa Cetveli (Scala Naturae)

Fiziksonrası-Varlıkbilim Yazıları:
Metafizik (Metaphysica - 12 cilt)

Etik ve Politika Üzerine Yazıları:
— Ekonomi (Oeconomica - 2 cilt) 
— Büyük Etik (Magna Moralia - 2 cilt) 
— Nikomakhos Etiği (Ethica Nicomachea - 10 cilt) 
— Atinalı'ların Anayasası (Athenaion Politeia) 
— Eudemos Etiği (Ethica Eudemia - 7 cilt) 
— Erdemler ve Erdemsizlikler Üzerine (De Virtutibus et Vitiis Libellus) 
— Politika (Politica - 9 cilt) 

Estetik Üzerine Yazıları:  
— İskender'e Retorik (Rhetorica ad Alexandrum)
— Retorik (Ars Rhetorica - 3 cilt) 
— Şiir (Ars Poetica)
kopyala-yapıştır kaynak: derleme-toplama... çok fazla link vardı... ipin ucunu kaçırdım!